15 İslam tasavvufu'nda allah sevgİsİ -...
Post on 24-Feb-2021
7 Views
Preview:
TRANSCRIPT
tasavvuf İlnll ve Akademik Araştırma Dergisi
Ankara, 2001
İslam Tasavvufu'nda Allah Sevgisi
Giuseppe SCATTOLIN
Çeviren: Ali Galip GEZGİN
Yrd. Doç. Dr., Süleyman Demirel ü. ilahiyat Fakültesi
L Kur'an'da Allah Sevgisi*
Allah sevgisi veya iHihl sevgi (ei-Hubbu'l-ilahi) İslam rasavvufunda ya da sCı
filiğinde kanaatimize göre merkezde olan bir konu olmamasına rağmen. şüphe
siz en önemli konulardan biridir. Gerçekten, ilahi "BİR"liğin (tevhid) idrakl ve ilanının İslam Tasavvufunun ha
kiki nüvesi olduğunu düşünüyoruz. Bu bakış açısından İslam Tasa vvuf tarihinin
tamamı, İslam'ın "Allab'dan başka ilah yoktur" (La ilahe illallah) temel akldesini
ram manasıyla gerçekleştirme amacına dönük bir çaba ve araştırma olarak yo
nıınlanabilir ve ,:örülebilir.
Maınafih, Sfıfi tecrübede, ana konu olan tevhi.d'in yanısıra diğer konularda geliş
tirilmiş ve önem kazanınıştır. Bunlardan ikisi özel bir açıklamaya ihtiyaç duyar. Yani sevgi (hubb) ve bilgi (ma'rife) konulan. Bunlar tevhid konusuyla yakından alaka
lıdır. Çünkü ona götüren en yakın adımlardır ve ondan özel anlamlar kazamrlar. Za
manla, "Bilgi." ve "Sevgi" konuları etrafında zengin bir sfıfi literatürü gelişrniştir.
Bu araştırma , özellikle süfilikte "İlah1 Sevgi" konusuyla ilgiJenmeyi amaçla
maktadır. Her şeyden evvel "İslam! Tasavvuf'da "İlahi Sevgi" kavramının ve tec
riibesinin ana gelişme sathalarl11l genel olarak belirlemek süreriyle tarih! b ir
yaklaşım ortaya koymayı hedeflemektedir.
•• Makaleniıı ori(ıal ismi: "Loı.vı (H11hb) of (;od in Mamic Mysticism -A Study oj'a samantic De
uelopment, Loue Ot11bb) of Gad in the K oran-" şeklindedir. Melanges, Instituı Dominicain D'etudes orienuıles du Caire. Editions Peeıers , Louvain-Paris, 1997, 23. sayı; ss. 239-358. Makalede geçen bazı hususlarla ilgili olarak çevirnıen tarafından açıklık getirilmiştir. Bu husus, ilgili yerlerde çevirme
nin nol\1 anlamında (Ç. N.) kısaltnıasıyla belirtilmiş olup, diğer dipnot numaralarıyla ka rışınaması
için (•) işareti kullanılmıştır.
234 uısawı(/'
Böyle bir tarihi araştırma boyunca biz, çok önemli bazı sfıfi eğilimlerinin ve
onJann bazı temsilcilerinin ram olarak konumlarını belirteçeğiz. Bu yolla İlahi Sevginin süt! tecrübesinin cibanşumül bir görüşüne ulaşmaya gayrel etmek ve
tarihin bir döne~ninde yer alan onlara ait dilin semantik gelişmesini aydınlatmak süreriyle sevgi nokta-inazarından sfıfiliğin tarihine bir göz atacağız .
Bu makale, İsLi nı inanç ve dind<:ulığının birinci kaynağına yani bütün süfi tec
rübenin hiç şüphesiz temel dayanağı olan Kur'an-ı Kerim'le Hgilenecektir. Kı.ıı·'an'ın tüm metindeki sevgiye dair ls:elime hazinesinin kapsaını ve birbiriy
le ilgisi hususunda bir proje su nınayı hedefliyonız. Böylece sufl literatfırdeki daha sonraki herhangi bir gelişmeyi değerlendirebilme iınkaru bulacağız.
Bu temel üzerinde, İslami literatürün bir çoğunda hala çok yaygın birçok yi'ızeysel ve düzensiz yaktaşunlardan kaçınmak mümkün olacak.
Nihayet, bir ldıuse sufi' tezahürüyle, Hıristiyanlık, Yahudilik ve benzeri diğer
rfıw tecrübelerde görülen sevgi tezahürleriyle öıtüşen ilahi sevgi tecrübesi ara
sında karşılaştırmalı hatlar çizebilecektir.
A. Kur'aııl .Pil ve Sufi Dil Araşunna konumuza girmeden önce, bazı öncelikli meseleler tartışılmalıdır.
a) Sufi1iğin Menşei Mes'elesi:
Kur'an, hiç şüphesiz hem İslam inancının, hem de rühl tecrübenin ilk kayna
ğıdır. Bu sebeple, ilahi veya mistik bir sevgi üzerine yapılan bir araştırınada bir kimse, her şeyden ewel aşağıdaki soru ile yüzleşrnek zorundadır: Sevginin süfi dili , doğrudan Kur'an metninden mi alınmıştır' Yoksa Kur'an dışı başka bir kaynaktan nu?
Kur' anı ve SCıfi diller arasmda dilbilimsel doğrudan açık bir bağ var mıdır' Bu 'i:ür sorulara ancak daha büyük ve daha geniş bir kontekste cevap verilebilir.
Çünkü bunlar, Sütiliğin ve O'nun Kur'ani kaynakları hakkındaki genel probleınin bir parçasıdır. '
Bu tür sorulara, aşağıda özetlendiği gibi farklı tarilli bakış açılarına ve alimler tarafından kabul edilen telakkilere göre farklı cevaplar verilmiştir.
I. Yabancı Menşe' (Orijin) Teorisi
özellikle geçen asırdaki birçok alim, Süf'ıliğin islami dindarlığın gerçek bir
ı 811 sortı ntın klasil' çalışınası Louis Massignon'clur, Essai sur /es Origines dı1 Lexiqt~.e Techniq11e
de la Jl'('vstique MIISIIlmane, Paris, Vrin (1 . Baskı, 1922), ss. 45·49; id., ''La medilalion coı·cmi(/11<'''
Opera Minom içinde, Youaldın Moubaraç, Beyrou ı lı, Dar al·Maaref, 1963, Il, ss. 353-354; Paul Nwyia, Exegese Coı·cmique et Language Mystique, Beyrotıth, Dar ei-Machreq (1. baskı. 1970> 1991 , ss. 9·16. O, Massignon'un çalışmasıııı tamamlanıayı ve (bu çalışmaya) devanı etmeyi amaçlar. Süfili-
is/ilm wsavr>lt{ıt 'nda allah segisi 235
gelişınesi olmayıp yabancı dinlerden ki bu dinler, ya İranlılar ve Hindular gibi
Him-Avnıpa kavimlerinden (E. H. Palmer,]. P. Brown, A. von Kremer, R. P.
Dozy, C. Zaenher); veya Budizm ya da Taoizın gibi diğer Doğulu kaynaklardan
(O Ferrub, T. Izutsu); veya özellilde Neoplatonizın gibi Yunan felsefesinden (R.
A. Nidıolsan) ya da doğuya özgü manastır sistemi gibi Hristiyan kaynaklardan (I. Goldziher, A. Merx, A.]. Wensinck, M. Smith Tor Andrae) ithal edilen bir fe
nomen olduğu fikrini kabul ettiler.
Il. İslarnf.Menşe ' (Orijinal) Teorisi
Bu, h~ilihazu·da birçok alim tarafından kabul edilen bir tezdir ve ilk defa Fransız ınüsteşrik L. Massignon'un "Essai sur tes Origines du Le.xique Technique de
la Mystique l slarniqud' (Paris, 1922) adlı meşhur çalışınasında ınüdafaa edilmiş
ür. L. Massignon, sfıfiliği, İstarnı vahyin ve inancın gerçek dahili gelişmesi olarak savunmuştur ve İstinbat (yani bir kelimenin anlarr}ını derin bir şekilde tekrar tek
rar düşünme yöntenli vasıtasıyla araştırmak) tekniğiyle Kur'ani dilden doğrudan
doğmya elde edilen Sfıfi dili ispatlamayı amaçlamıştır.
Massignon'un çalışmasını , Paul Nwyia'ıun "Exegese Comnique et Langage
Mystiqul:!' (Beyrut 1970) isimli çalışması takip etti. Sfıfiliğin menşei ınes'etesinde,
henüz çağdaş ~'ilimler arasında tanı olarak ittifak sağlanaınanıasına rağmen Massignon'un kanaari daha hakim görünmektedir.
lll. Diğer T~ ~ ıftan Müslüman alimler Sôfiliğe karşı farklı tavır takınınışlardır.
Son dönem Mısırlı alim Ebu'I-Vefa et-Taftazanl (ö. 995) gibi süfiliği destekleyen
ler genellikle süfiliğin İshiml ınenşe'li tezinj benimserler ve İslam inancının ıneşrü bir gelişmesi olduğunu ispatlarlar. Bunun aksine, özellikle "manastır sütll iği ' .
olarak isimlendirilen süfiliği ve birçok sfıfl uygulamalarını tenkid eden Hanbell
alim Takiyyu'd-din İbn Teymiyye (ö. 728/1328) çizgisindeki ilim adamları, onda, doğru İslami geleneğe yabancı olan ve sonuç itibariyle İslaıni olmayan kay
naklardan ithal edilen bir yenilik ve bid'at göreceklerdir.
ğin el yazınalarına da bkz: Reynold Alleyne Nicholson, 7be Mystics olfslam(1 . baskı, 1914) yeni bas
kı, London, Routledge&Kegan 1979 ss. 1-27; Anlıu r John Arberıy, Sı?ftzm . An Acconnt of rhe Myslics
r~f Islam (1. baskı 1950) yen i baskı, London, Allen&Unwin, 1990, ss. 11-23; George Anawati-Lois
Gardeı, Mistica islamica- Aspeui e Tenderıze- Esperienze a ](!cııicbe ır. it. d i N. M. Loss, Torino, SEl,
ss 14-26; Marijan Mole, les Mysliques Musulnums, Paris (1 . Baskı, 1965) yen i baskı , Paris, Les Deux
Oceans, 1982, ss. 27-36; Robert Caspar, Coıı·rs de mystique m11sıtlrnane, Rome, PISAI, 1968, PP- 8-
13; Jean Chevalier, Le soı!/isme aı la tradition: islamique, Paris, CELT, 1974, ss 39-47; Aımeınarie
Sclıinıınel, tv~vsıical Dimensions q( Islam, Chapell Hill, The University of Norıh Caroline Press (1.
baskı, 1975), l 983,.ss. 24-27, Ebu'I-Vefa el-Guoey nıi et-Tafıazanl, Medbal -i/e't-Tasamıı~(i 'I-Namf, Cairo, Daru 's-Sekafe. 1979 , ss. 39·42; Seyyid Huseyn Nasr <editör), Jslamic Spiritııalizv 1; Foımdali
ons, World Spiritualiıy No: 19, New York, Crossroad 1987, ss. 3-4·7.
236 tasawu:f
b. Sufi Dilin Menşei Meselesi:
Süfiliğin tarihi menşei meselesiyle beraber, birçok ~ilim Kur' ani ve Sfıfi iki di
lin ram olarak birbirinin aynısı olmadığına ve sot1 dilin Kur'an metninin eliline nisbetle daha açık bir sernanlik gelişme gösterdiğine işaret etmişlerdir. Bu tez bilhassa klasik slliı dili' çalışmasında Paul Nwyia tarafından benimsenmiş ve müdafaa edilmiştir. Nwyia, bir gerçeğin meyvesi ve kişisel bir tecrübe olan sGfi eli
lin -ki, onun vasıtasıyla sufiler, Arap lisanında mevcm olan, belağata ait ve gerçek olmayan hayali mirasın üstesinden gelmişlerdir- "Arap lisanına, sahih (otan
tik) bir dil olan tecrübe Oıal) dili, sGfiler vasıtasıyla girmiştir. "·' sonucuna ulaşa
rak dikkat çeknıiştir. Sfıfi dilin yeniliği , aşağıdaki örneklerdeki gibi ilahi sevgi üzerinde bazı süfl
ifadelerinde kolayca görülebilir. ı. Zünnün ei-M.ısn (ö. 245/859): Bir duada şöyle der: "Ey Allah! Ben sana hal
kın içinde "Rabbim" diye sesleniriın; fakat yalnızken "Sevgilim" diye seslenirim."" Bu duada, Kur'anl dilde ve İslam! dindarlıkta çokça kullanılan "Rabb" rerimiyle Kur'an'da Allah hakkında asla söylenilmeyen "Hab!b" terimi arasında
keskin bir zıtlık vurgulanmaktadır.
IL el-Huseyn b. Mansur el-Hallac (ö. 309/922): Bir tefekkür esnasmda Hallac, Allah bütün sıfatiarını sevgi yoluyla ihata eder, demiştir: "Bu sıfat, O'nun· zatının kendisiydi." (Hiye Zatı.ı Zatihl).s Kur'an metninde benzer ifadeleri bulmak çok
zor görünmektedir. III. Ebu'I-Hasan Deylemi (ö. 422/1030): Allah'da üçlü bir sevgi tezahürü bu
lan Hallac'ın sevgi hakkındaki tefekkürtine devam eder: "O'nda herhangi bir bö
lünme olmaksızın tek bir şey olarak seven, sevilen ve sevgi mevcuttu. Ki O kendisinde bir arada var olması mümkün olmayan tek bir şeyden daha fazlası ola saf bir BiRliK' tir.""
Böyle bir sevgi i.içlüsünün de, Kur'ani metinde açık bir dayanağı yoktur.
2 Paul Nwyia, Exegese coraniqııe et language mystiqıw. Bu çalışma, Massignon'un tezini uygu- · lama gibi görünmesinin ötesinde, Kur'ani dilden, sOfi dile derin bir semamik gel işmenin olduğuını
ispaılar. Bir kimse Louis Ma.ssignon'un önerdiği birçok ifadelerdeki gibi harfıyyen benzeriilde ram olarak izah edilemeyen bu tür bir dilbilimsel gelişmenin hakkını vermek zorundadır. Sufi ıııeıinlerirı
Nwyia çalışması , $(.i" tecrübenin yeniliğinden kaynaklanan SOfi kelime hazinesinin böyle bir seman
ri·k gelişnıesini ispatlamayı amaçlar. 3 "Grace aux ınysıiques est ne dans le parler arabe un Jangage aıııhentique, eel u i de !'experien
ce" Nwyia, E.xegese comniqne, s. 4.
4 Eb\ı Nu 'aynı el-İSFAHANl (336/ 948-430/ 1038), Hi~vetı/. 't-Eı:livtl 11e Tabakatu 'l-Esfiya·. Danı 'IKitabi 'I-Arabi, Cairo,._l35J -1357/1932-1938, Beirut, 1400/ 1980, "Zünnfı'n-ei-Mısrl" , c IX, s. 32
5 Ma.ssignon, Passion \1. baskı), Il, s. 604. id. , Pa.ssion (2. baskı), lll, .ss. 113-114; ayn ı onecin Ebu 'I-Hasan Peylemi tarafından Sevgi (ınahabbe) yerine güçlü arzu (aşk) terimiyle naldedilir, Massignon, 'La r.otion de ·'J.'essentiel desir' , Opera Minora, Lebanon: Daru'I·Ma'arif, 1963, II, ss 232-234.
6 Massignon, "La nation de · 'f'esseııtiel desiı", Opera Minora, Il , ss. 235.
islam tasaıJt!ttji.ı 'nda allah segisi 237
rv. İbn ıyabl (7./13. Asır); tasavvutl düşüncesinde her sevgi formunun ontelojik ve kozmik sevginin yani AHalı'ın zatına olan sevgisinin bir diz'ü olduğunu !<a
bul eder. Çünkü: "Sevgisiz dünya tezahür edemeyecekti. O'nun adem'den viicüda hareketi, Yaraucı'run (mucid) ona (dünyaya) yönelik sevgi hareketidir. Şu ispatlan
mıştır ki hareket sevgiden ayrı değildir ve alemdeki her bir hareket ancak sevgiye
bağımlı olarak vardır (Hubbl an). "7 Bu, Ebu'I-'A'la el-Afifi'nin yoıumladığı gibi sevgi hareketinin Hal<l<'ın kendisine yönelil< sevgisinden ibaret bulunduğu anlamına gelmektedir: "0, bir Bi.il'ün (bir zat) ve (Zatın özel bir biçimi) bir cüz olarak Bütii
nün seygisidir.. 13iz Allah'ı ya da herhangi bir şeyi seviyoruz dediğimizde Allah' ın, biz de ya da herhangi bir başka formda, Kendisini sevdiğini kasdederiz. ,.s
Allah'ın yaratma yoluyla Ziitını, ontolojik ve kozmik bakımdan sevmesine ilişkin böyle bir fikir de Kur'an metninin zahiıinden çıkartılamaz.
Tasavvuf literatüıiinde kolayca bulunabilecek birçok misalden sarf-ı nazar ederek bir kaç tanesini veriyoruz. Bu metinlerde kullanılan kavram ve terimler
en azından Kur'an metninin zattirine göre oldukça yeni ve yabancı görünınektedir. Ayrıca bunlar tarihi süreç içinde tasavvuf dilinde gerçek ve derin bir seman-
tik gelişmenin yer aldığını da göstennektedir. ·' , Netice itibariyle süt! hareket kısmı ya da tek yönlü bir anlatımla bütünüyle
izah edilemeyecek oldukça karmaşık tarilıi bir süreç olarak ortaya çıkmaktadır. Kur'an ve Hadis'ı:en kaynaklanan İslami Gelenek'le birlikte birçok rasavvuf kav
ramının gelişmesi ve derinleşmesine katkıda bulunan harici dini geleneklerin et
kisi de hesaba kaHlmak zonındadıı:. Bunun yanında özellikle süfi dilde, sütllerin şahsi tecri!belerinin ağırlığı , temel bir faktör olarak ki -ondan yeni bir dil teşek
kül etmiş ve derin bir sernancik değişim meydana gelmiştir- dikkate alınmalıdır. Nı;vyia'nın dediği gibi süfı dil: "(. . . ) Bir var oluşcu (• existentiaD analizdir ki, ger
çeği , şuurluluğun aydınlığına götürmek suretiyle anlamlandırır. Böylece aynı Ilareketten tecrübe ve dil doğar."~ Süfiliğin objektif ve tam bir tasvirine ulaşmak
için, aniatıının bütün farklı yönleri dikkatli bir şekilde ele alınmalıdır.
B) Kur' ani Metin'de Sevgi (Hubb) Dili 1) Kur'an'da Allah ve insan Arasındaki Genel iliŞkilerin Çerçevesi
Yukarıda dendiği gibi, Kur'an, şüphesiz İslam dini düşüncesini şekillendiren
ilk ve ana faktördür. Yani "Kur'anl dünya göıiişü" (Weltanschauung) olarak ad-
71bn 'Arabi, Fıt,tilsu 'I-Hikem, editör: EbG'l- 'Ala ei-'Afıfi, Beinıı. 1980, ss. 203-204. 8 Ebu '1-' Ala el-' Afıfi, 7be Jıtystical Philosophy qf Mubyid-Dfn Ibnn '/-'Arabf. Cambridge. 1939. ss.
71-172.
9 "Elle est nne analyse existentielle eı1 ce sens qu 'elle fait le reel en le conduisanı ii la !uınk:re
de la conscience, de sorte qu' experience et langage prennem naissance dans le meme acıe" . Paul Nwyia, Exegese coranique, s. 4.
23$ tasauuuf
landırılabiJecek şeyin ifadesidir. Çünkü Kur'an, Allah ve Dünya arasındaki ili~ki
lerin ana çerçevesini tesbit eder. Netice itibariyle Kur'an'da Sevgi (Hubb) dilinin
konumunu belirlemek için, Kur'an metninde göründüğü biçimde Allah ve İnsan
arasındaki ilişkilerin genel şablonu tesbit edilmelidir. Bu konunun iyi bir kavra
nışı "Kur'an'da Allah ve İnsan" 1'1 isimli klasik çalışmasındajapon alim Jzutsu Tos
hihiko tarafından verilen örnektir. lzutsu Toshihiko, analizinde, Kur'an tarafın
dan belirlenen, Allah ve insan arasında dört ana ve temel ilişkinin olduğuna dik
kat çeker ki bunların içine diğer bütün ilişki ler yerleştirilmelidir. Bunlar: D Ontolojik Ilişkiler: halik-halk Yarancı, yaranları kavramları üzerinde ıner
keiileşi.r.
U) İletişimsel İlişkiler: Vahy-Tenzll: Yahy-Ailah'tan gelen vahy ile, Salar-Dua:
Namaz-İnsan'dan gelen dua ve ıliyaz kavramları üzerinde merkezileşir.
III) Kişisel İlişkiler: Rabb-'Abd kavramlan üzerinde merkezileşir.
IV) Ahlaki İlişkiler:
Allah 'tan gelenler: rahm (merhamet)
ni'ıne Outuf ve inayet) gadab (öfke ve hiddet) 'ikab (ceza)
kavramları üzerinde ınerkezileşir.
İnsana ait olanlar: iman (inanç) şükr (şükür)
h'iifr (inançsızlık) takva (korku)
Bir kimse bu tablodan, Kur'an1 dilin birçok kavramlar etrafında odaklandığı
m görebilir.
a) Allah Kur'an'a, semamik bakış açısıyla bakıldığı zaman mutlak olarak Tamı merkezli
(theocentric) bir dil üzerine kurulduğunda şüphe yoh.'tur. Gerçekten Allah kelimesi, diğer bütün kelimelerin ötesinde tüm Kur' anı kelime hazinesi içerisinde merkezi bir kelimedir. Seınantik Analizirıin sonunda. Tosh.ihiko Iwtsu: "Semantik olarak Allah, Kur'an kelime hazinesi içinde, bütün semantik sahalann üzerinde ve sonuç itibariy- ·
le bütün sistem üzerinde hakim olan en yüksek odak kelime" u olduğunu belirtir.
10 lzıHsu Toshih ikv, God and Man in tbe Kararı, Tokyo, Keio lnsirute, 1964. Bu kitap Kur'ani di
lin iyi.bir se:nıantik analizini verir. Özellilde bkz. bölünı: 4-9. ss. 120-242. Aynı zamanda bkz. O'nun The
.Srmcture oj the Ethlcal Terms in the Koran, Tokyo, Keio İnsiruıe, 1959. (Bu iki eser Türkçe'ye çevirii
miş olup . birincisi Prof. Dr. Süleyman ATEŞ tarafından" Kur'an'da Allah IJe insan" ad ı altında yayın
lanmıştır. İkincisi ise Selahattin Ayaz tarafından • Kıır'dn 'da Dinf ve Ablfikf Kauramfaı'' adı alıında ya
yınlanmıştır. ç. N.) Kur' ani d il üzerinde diğer çahşınalar ise şunlardır: Daud Rahbar, God ojjuslice, Le
iden. E.]. Brill, 1960; Jacqques ]oıııier Les grands r.heıııes du Coran, Paris Le Cenrurion. 1978; F:ızlur Ralıman, Mafor thernes of the Qıtr'an. Chicago, MinneapoHs, 1980 (Fazlur Rabınan'ın bu eseri de 1\.lpaslan AÇIKGENÇ tarafından "Ana Kmmlarıvla Kur'an" adı alıında Türkçe'ye çevrilmiştir (Ç N. )
ll lzutsu, God and Man, s. 75.
Lçlf.tm ıasm~mfu 'nda allah segisi 239
Gerçekten Allah terimi (Tanrı), Kur'an metninde en yüksek sıklıkta geçen bir terimdir. O'nun 2702 kere geçtiğini saydık." Fazlur Rahınan 2500 kere geçtiğini ileri sürer.'·' Her ne olursa olsun, Allah Jcelimesinin Kur' ani kelime hazinesinde hem istatistiki ve hem de. semantik seviyelerde merkezi yeri işgal eden ve en yüksek oranda bahsedilen bir ter.im olduğu hususunda şüphe yokn.ır.
b) Yaratıcı-Yaratma (Halik-Halk) ilişkisi Allah. esas Kur'an1 vahye göre eşi, ortağı ya da rakibi olmayan tek Yaratıcıdu·
(Hali.k). İnsanlar ve malılt1kat Allah'ın ınızunında ancak omolojik zayıt1ıkJarı , tutarsızlıkları ve bağımhlıklarıyla var olabilirler.
Neticede Tanrı ve Tanrı olmayan bütün her şey arasındaki merkezi ontolojik ilişki Yaratıcı-Yaratma ilişkisidir. Allah, mutlak yaratıcıdır. İslami düşüncede bunun aniarnı .şudur: Allah, ontolojik olarak bütün yaratıklarından tamamen farklıdır. Aynı zamanda O, kesin olarak ınahlükatın üzerinde mutlak kudret sahibidir ve hiçbir şey O'nun irade ve fiilini sınırlayamaz.
c. Efendi-Köle (Rabb-'Abd) ilişkisi Tanrı, Yaratıcı, (Ailah-Halik), herşeyden önce bizatihi kendisini kişisel düzey
de herşeyin mutlak Rabb'i olarak tanıtır. Hiçbir ortak ve rakip O'nun yanında var olamaz. Tanrı'nın böyle Mutlak bir hakimiyeti karşısında, insanın tekmümkün tavrı, O'nun Mutlak Rabb'ine karşı kul-köle olmasıdır. " ... O'na (Allah'a) karşı tnsan için takınınası gereken tun.ım, tam teslimiyet, tevazu ve şartsız boyun eğmeclir."" Kulluğun bu şartı, Yaratıcısının indincle, mahlükatın ontolojik yapısı bakımından o kadar doğal ve fıtridir ki, o genellikle kul (abd) biçiminde isimlendirilir ve onun tüm varlığı ve davranışı Kur'an'da genellikle A11ah'a ram ve bütün biribadetle ilgili olarak tasvir edilir. Böyle bir h.'l.ı!luk bütün yaratıklarm gerçek ve nihai gayesi dir. ıs Gerçekten bütün Kur'an'da, yaratılışın gayesinin ifade edildiği sadece tek bir ayet vardır ve bu da açık bir şekilde kulluk (ibadet) olarak gösterilmiştir: "Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yaranım." (Zaıiyat 05)/56)*
12 Fu'ad 'Abdu'I-Baki, d -Mu ·cem11 'l-mı~fehres li-el{azi 'I-Knr'iiııi 'I-Keıfm, Cairo, Dar'uJ-Hadis ( ı.
baskı, 1958), 1407/1987, ss. 40-75
13 Rahınan, Tbemes, s. 2; Louris Gardeı, " Allah" , EI2, 1, coJs. 406a-417b id. içinde, Dieu et la des- .
tiııee de l'bomme, Paris, Vrin, 1967, ss. 33-44; Kenneıh Cragg, 7he Mind of the Qur'f11ı. London AJlen&Unwin, 1973, ss. 129-145; Fazlur Rahıııan, 7bemes, ss. 1-19; Roger Arnaldez, Le Coırm, Tournai
<.Belge), Desdee, 1983, ss. 62-76; Denise Masson, Monotbeisme coraııique eı monotbeismc bibliqııe, Paris DDB, 1976, ss: 33-94; Casper, Cours, ss. 74-89; Tanrı'nın isimleri hakkında daha faydalı bir çalışma için bkz. Daniel Giıııareı, Les ııoms ditJins en Islam, Paris, Cerf, 1988.
l4 lztusu, G'od and Man, s. 198.
15 Rahnıan, Themes, ss. 29-33.
•. • ' . '• ' • ' '< ~ •.
• Müellif bu ayeue geçen ı. tekil şahıs zanürleriııi, ı. çoğul şahıs olarak, yani "ben" yerine ''biz''
d iye çevirdiği için biz burada Kur'an'ın ıneıni ne uygun olarak çevirdik .'\sıl İngilizce ıııelinde
''Biz .. . yarattık" şeklinde (W e ... the only purpose of worshipping usl'd ir. (.Ç. N.}
240 ıasammf
Bütün bunlardan, açıkça tebellür etmektedir ki, Kur'an1 dilde Allah ile insan arasındaki temel, kişisel ilişkiler b:ariz bir şekilde Rab-'abd ilişkileri üzerine merkezileştirilmektedir. En sık geçen Kur'anl kelimelerin bir kısmı böyle bir temel ilişkiyle bağlantılıdır ve Kur'an'da Allah ile insan arasındaki diğer bütün kişisel ilişkiler bu te~el ilişki tarafından da sınıriandırılır ve biçimlendirilir. Bu terimler islam (teslim olmak), ta 'a (itaat), kunıtı (teslimiyet, tevazu), huşu (hürmet), taclarra (kendini -:ışağı, küçük görme), takvii (korku)• dır.
Bütün bu kelimeler kayıtsız şartsız itaat, teslimiyet ve tevazu tavnru çağrıştınr. Dahası, İslam terimi (kelime anlamıyla teslim olmak) sonuç olarak Kur'an elininin bürününe işaret etmek üzere daha spesifik bir anlamda kullanılacaktır,
çünkü onun en belirgin özelliği kayıtsız şartsız teslimiyet tavrında göıiilür. Alimler arasındaki büyük bir ittifak bu nokta üzerinde bulunur: Kur'anl din yaygın olarak Mutlak İslam, yani Allah'ın sonsuz irade ve h"ı.ıdretine tamamen teslim ol
ma ve itaat etme dini biçiminde tasvir ve tavsif edilir. Diğer bütün ilişkiler, Efendi-Köle (Rabb-'abd) ilişkisi çerçevesi içinde16 yani Kur'ini dünya görüşü merkeze alınarak inşa ve tavsif edilir. Bu son zikredilenler, ilk ve temel ilişkiyi özelleş
tirebilir ve renklendirebilirler. Fakat onlar asla, o temel ilişkinin açıkça belirlen
miş sınırlannın .ötesine geçemiyeceklerdir. Bu noktada Kur'an Vahyi açık seçiktir. Allah, Rab; İnsan ise kuldur. Böyle bir sınırın öresine giden sade bir düşünce, sünni Müslüman alimiere göre, şüphesiz en sert kınarnayla değinilmesi gereken bir dalalet, bid'at ve İslam inancına yabancılık olarak ortaya çıkacaktır.
Böyle bir teı~el kavram ışığında, Müslüman alimler ile siifiler arasında, tarihte sık sık meydana gelen ihtilaflar izah edilebilir.
Kur'anl metnin lafzi (literal) anlamına sıkıca bağlanan Müslüman alinıler,
kendi nazarianndaki bu anlayışa aykırı olarak görünen her şeyi suçlamışlardır.
Kendi açılarından sfıfiler, kişisel ruhl tecrübeleri vasıtasıyla ulaştıkları Kur'an 'ın
en derin anlamına sıkı sıkıya bağlı kalmışlardır. Böyle bir esastan hareketle, mesel:i sCıfiler, kendilerinin Allah'la olan ilişkilerini Kur'an metninde formüle edildiği biçimde Ra~-Kul ilişkisine dair sınırın ötesine geçtiğini bile bile Seven-Sevgili ilişkisi tarzında ifade edeceklerdir. Alimler ile sfıfiler arasındaki bu tür anlaş
mazlıkların çok sık trajik sonuçları olmuştur. Zira sünni Müslüman alimiere göre, bahse konu sufiler, İslam hukukunda öngörülen en ağır ceza ile yani ölüm cezası ile tecziyeleri gereken tehlikeli mi..ilhid ve mürtedler olarak görünrnekte-
. • Mü el lif takva kelimesini hep "korku" ( • fear) olarak çevirmekıedir. Halbuki ıakva, korku'dan 2iyade kişinin iyi anıellerle cehennem azabından kendini konıması, bunun için de Allah'a karşı sorum
luluk bilincinde olması anlamındadır. Takva kelimesinin "Sonıınlu luk Bilinci" anlamı için bkz. ASAD
Mu hammad, 7he Message oj the Quran, Dar AI-Andaltıs , Gibraltar, 1993, s . 3 ve bu kelimenin geçti· ği diğer yerler.
16 Iztıtstı , God and Man, ss. 198-199; ss. 234-239; id., 7he Stntctttro of the Ethical Temıs, Tok
yo, Keio lnsiıute, 1959, ss. 175-204; Rahnıan, Themes, ss. 29·33.
isf.iim ıe~:~af!t.'t!Jit.'nda allah segisi 24L
dir. Bu çatışmalar çoğu zaman süfiler cephesinde şehitliğin kırmızı kanıyla boyanrnıştu-. Nitekiın yaşlı bir süfl şöyle demektedir:
"Herhangi bir Müslüman hakim'in kalemi altında daima düşen bir sGfinin başı vardli. "
2 . Kur'dnf Dilin İstatistikf Bir Görünümü:
Daha önce ulaştığımız sonuçlar, Kur'anl kelime hazinesinin en önemli terimlerinin sıklık oranlarına göre dizilmek suretiyle elde edilecek bir istatistiki tablo yoluyla daha iyi tasvir edilebilir ve göz önünde canlandırılabilir. 17
•
KÖKLER (KUR' AN' DA> KAÇ KERE GEÇTİGİ Muhammed Fuad Abd. s. s.
1>ALLAH 2702 kere 40-75
2>RABB 957 " 285-299
3) EMN 878 " : 81-93
4)KFR 525 " 605-613
5) RHM 340 .. 304-309
6)ABD 273 " 441-445
7) H.LK 260 « 241-245
8)VLY 233 " 764-769
9) N' AM 147 " 707-709
10) SLI\.1 138 " 355-357
ll) HBB 83 . 191-193
12) HVY 38 " 740
13) VDD 29 " ~:-. 747
14> HLL 13 " 245
15) HNN ı " 220
16) ŞVK
17)AŞK ' .
Bu Tablo Üzerinde Bazı Mühalazalar
a) Bu istatistiki görünüm, ızutsu Toshihiko'nun, ilk önce Allah ve daha sonra Rabb kelimesinin Kur'anl kelime hazinesinde mutlak olarak iki hakim kelime olduğu şeklindeki ifadesini doğrular. Onlar hem semantik açıdan ve hem de istatistiki düzey itibariyle Kur'anl metnin ve onun dünya görüşünün odak kel.im'eleridir.
b) Bunlardan sonra Allah'a karşı, insanın, iki zıt tutumunu gösteren iki kelime kökü geliı·. Birincisi (EMN), kendisiyle müminin Allah tarafından ihsan edilen "eman''a dahil olduğu Allah 'ın ralunetine ve vahyine iman ve güvenle ilgili
17 Fu'ad 'Abdu 'l-Baki, el-Mn'cemıt'f-mıtfehres, burada MF olarak gösterildi.
242 rasawı!f
tavra işaret eder. (KFR) kökü ise, bunun aksine, karşıt tavra yani inançsızlık ve nankörlük lüiline işaret eder, ki onunla inançsız kimse Allah'ın ralunetini ve vabyini reddeder ve inkar eder.
c) Bunlardan sonra, aşağıda izah edileceği üzere Allah'ın (Rabb'ın) mahlOkatı.na karşı genel ı'ahmet (cömertlik) tavrına işaret eden (RHM) kökü gelir.
d) Sıklık bakırnından birbirine çok yakın olan diğer kökler gelmektedir. Bi
rincisi ('ABD), kulun Rabb'ine (Rabb) karşı kulluğunun temel tavrını belirler. Diğeri (H-L-K), Allah-Yaratıcı (Hiilik) ve Dünya-Yaratık (halk) arasındaki temel iliş
kiyi ifade eder. (VLY) kökü ise bunun aksine, Rabb-Koruyucu ile Kul-Korunan (Arapça' da da Veli-Mevla denilir) arasındaki yakınlık ve korumaya dair iki taraflı ilişki yi gösterir.
e) Bunu takiben, yine çok yakın sıklıkla geçen diğer iki kök gelir. Birincisi (N-A-M) nimeti ve mutluluğu bağışlayan Allah'ın, inançlı kuluna karşı cömertli
r ğini gösterir. İkincisi ise (SLM) kulun, Mutlak (yegane) güç ve irade sahibi
Rabb'ine kayıtsız şaıtsız teslimiyet tavrıru (İslam) ve doğruluk ve barışın ifadesi olan böyle bir t:, ·mn sonucunu gösterir.
f) Sevgi anlamına gelen birinci kök (HBB) çok az sıklıkta geçer ve yukanda zikredilen köklerden çok uzaktır. Hiç şüphesiz, bu kök, Kur'an'da sevgi dilinjn ınerkezindedir. Çünkü bu kökün en yakın sinanimieri (HVY-VDD-HLL-HNN)
daha az sıklıkla 1 geçer. SOfi kelime hazinesinde çok önemli bir rol oynayacak olan sevgi kelimesinin sinonimlerine dair köklerin, yani ('AŞK) ('Işk'dan aşırı
sevgi, aşk) ve (ŞVK) ('Şevk'den arzu, iştiyak) Kur'anl kelime hazinesinde hiçbir
biçimde bulunmaması dikkate değerdir. ' ' .~ ~
3- Kur'an 'da Sevgi Dili t',
Allah ve insan arasındaki sevgiye dair kelimeler, yukarıda belirtildiği gibi Allah-insan ilişkisı çerçevesi içerisine yerleştifilmeli ve anlaşılmalıdır. Böyle bir kelime hazinesi ise, sevginin temel bazı sinanimieri üzerinde merkezileşir.
a) Merhamet (rahme); Rabb'in "Cömert Tutumu'': Kur'an Rabb'in kuluna karşı cömeıt tutumunu birçok sıfatla tasvir eder. On
ların en önemlileri şunlardır: Merhamet (rahme), nimet (ni'me), bağışlama (mağ
fire) ve cömertlik (fadl).
Bununla birlikte diğerleriyle mukayese edildiğinde sırf çok sıklıkta geçmesiyle değil, aynı zamanda Allah ismiyle de husus! bir irtibatı bulunması nedeniyle
Kur' anı dilde özel bir yeri bulunan rahmet terimidir. Gerçekten de rahme (RHM) kökünden türeyen iki sıfat ya da isim Allah ismiyle de tam anlamıyla irtibatlıdır:
Allah Rabman ve Rahlm (en merhametli ve en şefkatli)'dir.
-er-Ralıman sıfatı 57 kere geçer. Bu sıfat "rahm.e"den alınan (müştak olan) sıfatın mubalağa formudur ve zengin, merhameti bol kimse ve merhameti en çok
islam lasatll.lt((u 'nda al/ab seg(<i 243
olan anlamına gelir. Kur'an'da bu terim sadece Allah'a atfedilir, -er-Rahim sıfatı ise 115 kere geçer. Bu ise "rahme" den müştak sıfatındiğer bir
mubalağa formudur (emphatic form). Şefkat ve merhameti devamlı olan kimse
ye denilir. Bu teriın Kur'an'da yaratılanlar için de kullanılmaktadır.
Bu iki kelimenin Yakın Doğu ve Güney Arabistan (Yemen) dinlerinde, yeni olmadığına işaret edilmelidir. Hatta bu iki kelime uzun bir İslam öncesi geleneğe sahiptir.·~
Bu iki sıfat kadının döl yatağı (rahiın) terimiyle sema.ntik olarak bağı bulunan (RHM) kökünden mi.iştaktır. Bu yüzden kavramın temel anlamı döl yatağından
(rahiın) alındığı içindir ki bir annenin çocuğu için hissettiği sevgi ve şefkat anla
mmdaki merhamettir. Aym kavram Kitab-ı Mukaddes'te de şu mealde geçer: '' . .. Aynı rabimden doğanların hissedişi veya bir annenin çocuğuna sevgisi" '~
Bununla birlikte, böylesine derin ve duygulu inibatına rağmen, bir kimse, er~
Rabman ve er-Rahirn isimlerinin Kur'an metninde, orijinal ve vurgulu imalarını kaybettinnek suretiyle tek tip ve sabit kalıplar tarzında geçtiğinin farkına varmadan edemez.
Bu iki kelime, Allah'ın herhangi bir duygusal anlam olmaksızın itaatkar ve
teslimiyetçi kuluna karşı genel bir cömertlik tavrından öte bir anlama gelmezler. Merhamet (rah.rı1e) tavrımn her zaman yüksekte olandan, aşağıya doğru ve mer
hametin iki tarati arasında gerçek, karşılıklı bir ilişkinin asla olmadığı tek bir yönde olduğuna da işaret edilmelidir. Rabbar'ın da dediği gibi: "Rahmet" ya da Al
lah'ın merhameti, Kur'an'da tabir olarak O'nun sevgisinden daha çok yer alır.
Çünkü sevgi, ilişkinin karşılıklı oluşunu ve biraz eşitliği kabul ederken, diğer t:;ıraftan Rahmet, gayesi itibariyle, belli bir aşağılığı da çağrıştınr."20
Buna ilaveten her tür derin ve duygusal anlam, sırf semantik açıdan değil aynı zamanda Kur'an'daki Allah'a dair en genel teolojik görünüm bakımından da
18 er-Rahnıan terimi: Saimi dillerde uzun bir İslam öncesi geleneğe sahiptir. O, Miladdan önce üçüncü bin yıldan beri, Sanıi Olyınpus'un en yüce Tanrısı "El" in temel isimlerinden biri olarak görünür. Paolo Xella, Gli arıtenali di Dio, Verooa, 1982, s. 50. Aynı teriın Kitab-ı Mukaddes geleneğinde
Yahweh 'rahanı'nin'bir ismi olarak geçer. (V. Ex. 34, 6 ve paraleli) Daha sonra, Güney Arabistan 'da (Yemen) Rahmiinan biçiminde Yahudi-Hıristiyan kiıabesinde bulunur: Jacques Jomier, "Le noııı divin 'ai-Rahnıan'dans le Coran" Melanges içinde Lois Massignon, Damas, 1957, rı, ss. 361-382; Toufic Fahd, Le pantheon de I'Arabiecentrale ala veille de I'Hegire, Paris, Paul Geuthner, 1968, ss. 140-141.
Sıfaıların iki ınübalağa forımı farklı bir semantik anlama sahiptir. er-Rahmtln, merhaınetin çok bol,
taşkm oluşunu gösterir, devaınlılığı kesin değildir fakat Allah hakkında kullanıldığında merhaınetin
devamlı olarak çok bol, ıaşkın oluşu aolanuna gelir; er-Rabfm, merhamet sıfatının devamlı oluşunıı
gösterir; İbn Manzur, Listinıı'l-'Arab, Dar Lisanu'l-Arab, Beirut, sd. ı , ss. 1143-1144. Masson, Monot
beisme, ss. 75-78; Cragg, M'ind, ss. 121-123.
19 E. R. Achtemeier, "Merc)i', The lnterpreter's Dictionmy of the Bi b/e içinde editor Arthur Buu
rick, New York: Abington Press, 1962, c. 3, sfıtun 352 b. 20 Rahbar, Gad ofjt~stice, s. 158.
bu terimierin Kı.ır'an1 kullanınundan hariç tutulması gerekir. Kur'an'ın tavsif ettiği Tanrı . büt'i.'ın efendilerin (rabb) üstündedir. O, yarattıklarını mutlak iradesi dahilinde yönetir. ·') asla bir baba ya da annenin bebeğine karşı beslemiş olduğu duygutarla ravsif edilemez, çünkü bu, O 'nu yarattıklanna bağlı ve onlarla kayıtlı kıl ardı. Bu itibarla Kitab-ı Mukaddes'e ait dil, tamamen Kur' am dil'e zıt gibi görünür. Nasıl ki bir baba ve bir anne veya bir koca ve bir seven, merhamet ve sevginin en derin ve en güçlü duyguları tarafından hareket ettiriliyorsa Kitab-ı Mukaddes'te de Tanrı, aşkın sıfatları ile birlikte sımrsız bir varlık olarak tanımlanır. •
h) Iilendin in. (Rabbi n) Dostluğu (Vetaye):
(VlY) kökünden, Efendi (Rabb) ve kölesi ('abd) arasındaki karşılıklı bir iliş
kiyi tanımlayan iki önemli terim türerniştir. Bunlar ınevla ve veli kelimeleridir ki onlar "himaye eden" ve "himaye edilen" anlamlarına gelmektedir. Böyle bir kul
lanıının sebebi <··ncelikle "birine yakın olmak" ve neticede onun arkadaşı (veli) olmak veya birinin dostluğunda (velaya) olmak anlamına gelen (VlY) kökünün semantik anlamında bulunmalıdır. Aziz, İslam'da genellikle "Allah'ın dostu" anlamına gelen "veli (çoğulu evliya)" olarak isimlendiriJecektir. Bu ilk anlamdan Allah'ın himaye~inde olmak veya bir kiınse tarafından korunmuş olmak anianundaki ikinci bir anlam türemektedir. Bu Kur'an:i metinde açık bir şekilde hakim olan manadır:
Allah inananların en iyi koruyucusudur ve onlar Allah'ın korumasındadırlar.l'
"Vl Y" köklinde bulunan karşılıklı ilişki nedeniyle söz konusu müştak kavramlar, ilişkinin her iki tarafını dau gösterebilir.
c) Kw·'ctn 'du SetJgi (Hubb): Esas Anlamı
(1-IBB) kökü diğer Sami dillerde de bulunınaktadır ve bir kimseye ya da bir şeye şiddetle aşk ve şehevl bağlılık temel anlamına sahip görünmektedir. Bu anlamların ilki, cinsel konteksle ilgilidir.25
Bu esas anlaqı Arap diJinde de konınmuştur. (HBB) kökünün müştakları , re-
• Tanrı'ya beşeri duygular atfedilebiliyorsa o zaman Tanrı nasıl aşkın olacak? (Ç. N.) 21 Mıı'cemu clftız'ı'l-Kıır'ilni'I-Kerim, Mecma' el-lttga el-Arab~Y)IC, Cario, el-Hayatu' I·M ısriyye
ei-'Amme li't-Te'lif ve'n-Neşr, 1390/ 1970 ss. 885-894 22 Bu kavram hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz. Michel Chodkiewicz, Le sceaıı des saiııts,
Paris Gallinıard, 1986, özellilde ss . .29·39. 23 Akad dilinde (HBB) kökünden gelir. "Okşamak. k:ucaklamak, sevmek (•to caress)" fiilinden ve
(eş, sevgil i) (• spouse, !over) isminden; İbrani' ve Aranıi dillerde (kadının göğsünü <.~bosoın) gösteren)
isimden ve "sevmek" fiilinden nıüştakdır. Eski Arap dillerinde "sevmek" fiili bu kökten nıüşıakıır. Bkz. "HBB" The New Brown, Driver and B•·iggs Hebrew arıd Engh~h Le.x:icon n{ the Old Testament, Francis Brown (e. d.) indiana: Assodation Publishers, 1981 (yeni baskı), s. 285 b. "'EHB-Liben '' Theo!ogis·
hes Wörterbuch wııı Alten Tesıanıenı, içinde Ernsı jenni und Claus Westernıan, Mlinclıen, Kaiser Verlag, 1971, c. ı, cols. 60-72, yine bkz. Arııaldez, Le Coran, s. 68; Masson, Morıorhetsme, ss. 79-80.
islam ıasavı>ı!ftt 'nda al/ab seglsf 245
mel olarak bir erkeğin şehevl arzusunu tatnıin edebilen bir şeye ya da bir kirn
seye karşı duyd~tğu şiddetli arzuya işaret eder. Bu arzu, öncelikle kadınlara sonra da ona zevk veren ve onu tatmin eden diğer eşyaya yöneliktir. Bu tür şiddetli ve şehevı arzunun güzel bir tasviri, bizzat Kur'an'da insanların doğal arzuları
nın yöneldiği ana objeleri tasvir eden şu ayette verilmektedir: "Nefsani (şehevl) arzulara, kadınlara, oğullara yığın yığm biriktirilmiş altın ve
gümüşe, iyi kuşanmış salma atlara, sağmal hayvaniara ve ekiniere karşı düşkün
lük, insanlara çekici kılındı." tAl-i irnran• (3)/14) Bununla birlikte, bu esas anlamdan başlayarak (HBB)'nin müştaklan, baştan
başa bütün Arap lireratüründe, özellikle aşk hikayeleri'·lireratüıiinde arkadaşlık, kişisel ve samimi ilişki gibi sevginin derece ve hislerinin bütün türlerini ifade etmek ·üzere kullanılmaktadır. Seven (habib, ehlü'l-mahabbe) manevi sevginin en yüksek derece~he, özellilde "saf sevgi" ile ilgili (el-hubbu'l-uzrl) hikayelerdeki en yüksek derecesine ulaşabilir. Sonra "Allah'da veya Allah için Sevgi" (el-Hubbu Iiliah-yahut fi'lHih) gibi ifadeler maneVı dosduğun bir çeşidini belirtmek için bulunur." Sevginin bu tür aşın tutku ve şehevi anlamı, Kur'aıu vahyde, baz ı çe
.kincelerle ve Al!ah-insan arasındaki ilişkiler kategorisinde oldukça suurlı kullanıını nedeniyte'hala daha çok hissedilir gözükmektedir.
Allah-İnsan ilişkilerinde görünen (HBB)'nin müştaklannın geçtiği ayetlerin yakın bir analizi, (bu türevlerin) "şehevi aşk" ve "şiddetli arzu" ile ilgili olan orijinal anlamlanru kaybettirmek amacıyla derin bir şekilde anndırıldığını ( =purified) göstermektedir. Arap Dil Akademisi de hubb'un ve Kur'an'daki türevlerinin anlamını izah ederken ilk sinonim olarak "nıhun kendisine görünen şeye m ey li ya da inandığı ş,ye meyli"; "güzel olmak" anlamlarını verir. Sonra Allah'ın insana karşı sevgisini dile getirirken şöyle izah eder: Bu, " . .. Allah'ın kulundan Razı olması" (RDY kökünden RIDA) demektir. İnsarun Allah'a olan sevgisini (hubb)
dile getirirken de bunu şu şekilde izah eder: " ... O (insan) Allah'ın büyüklüğünü
(ta'zim) ilan eder ve itaat yoluyla O'na yakın olmayı arzu eder"1' Oldukça ilgi çe
kici bir not olarak belirtmeliyiz ki, burada Hubb'un (HBB) sinonimleü olarak verilen kavramlar (RDY) (rida, ridvan~razı olmak) ('AZM) (ta'zlın-bir kimsenin büyüklüğünü ilan etmek) ve (TVA) (ta'a=itaar ermek) köklerinden gelınektedir.
· Bu analizden oldukça açık görünen odur ki, aşk'ın "kişisel ve yakın ilişki '' ile ilgili orijinal anlamı Allab-insan ilişkisine uygulandığında, Kur'an'da U-:fBB)'nin türevlerinin semantiği tamamen bozulmuştur.
• Müellif, sadece süre ve ayet mınıaralarını venııek:Je yetinmiştir. Biı süre isiınierin i de vermeyi uygun gördük (Ç. NJ
24 "HBB'' Dicıionnaire arabe-français-anglais içinde editör Regis Blachere, Mousıafa Choııemi, Claude Denizeaıı , Paris. Maisonneuve, 1967-1976, III, ss. 1993-2009; Arapça'da (HBB) kökünün ılırevlerinin kullanıını ve anlamı için bkz. İbn Manzur, Listint ı 'l- 'Ara b, Beinl[, sd., ı , ss. 544-547.
25 Mıı 'cemu e!/azı 'l-K11r'im, c. I, ss. 243-245.
246 tasavvıif
Kur'ani ıneti.ndeki sevgi (HBB) keliınesinin, semantik görünümünün daha
derin bir analizi Kur'ani dilin böyle bir genel eğiliminin hiila daha açık olduğu
nu gösterecektir.
d- Kur'an 'da Sevgi (hubb): O'nun (sevginin) Kelime Hazinesi:
Yukandaki istatistiklerde gösterildiği gibi, Kur'an'da kullanılan sevgi sino
nimleri arasında en yüksek sıklıkla geçen, müştaklarıyla birlikte (HBB) köküdür.
83 kere geçer ve bunların 49 misalinde sevginin öznesi Allah't.ır. O'nun
(HBB'nin) kullanımına daha ayrıntılı biı· bakış, Kur'an'da sevgiye dair kelime ba
zinesinin boyutlarının çok daha spesifik idrakini sağlayacaktır. ı<>
Evvehi "tabii insan", yani henüz aydınlanmayan ve inançla yönlenmeyen bir
kimse, fıtr1 olarak dünya hayatını ve dünya malıru (hayr) sever (Bakara (2)/ 216;
Sa'd (38)/ 32; Kıy-:ıme (75)/20; İnsan (76)/27) ve özel olarak da kendi sahip oldu
ğu şeyleri sever. (Bakara (2)/177; Al-i-İrman (3)/ 92, 152; Tevbe (.9)/ 24; fecr
(89)/20). O'nun tutkuları , kadınlara, oğullara, zenginliğe cAl-i-imran (3)/ 14; Yu
suf \12)/30), yiyeceğe (İnsan (76)/ 8) yöneliktir. Ayrıca O, övülmeyi sever. (..\1-i
İmran (3)/188) ..
İnançla yönlendirilmeyen tabli sevgi, l<üfrü (kufr) (Tevbe (9)/23), körlüğü
('ama) (Fussilet ( 41)/1 7), sahte ilahları (Allah'a eş olduğu iddia edilen ortaklar,
andad), gıybeti Oiteratürde bir kimsenin kardeşinin etini yemesi) (Hucfırat
(49)/ 12) ve kardeşlerine iftirayı (Nur (24)/19), sevme noktasına kadar gidebilir.
Ta bil Sevgi, iyi öğüdü reddeder (A'raf (7)/ 79) ve inananlan da sevmez. CAl-i
imran (3)/ 119). Yahudiler ve Hıristiyanlar haksız yere "Allah'ın dostları" olduk
lannı iddia eduier. (ehibba'lla'h) (Maide (5)/ 18). Tabii sevgi, inançla düzeltil
mez ise, Kur'anl ıne[l1e göre kendiliğinden yönlendiriliı·se, o zaman, dünya ha
yatına ve onun boş, geçici şeylerine, şehev1 zevk ü sefasına, hatta günaha doğ
n.ı yönelir.
Bunun aksiı.ıe inananın sevgisi diğer şeylere doğru yönelir. O, imanı, Al!ah'ı
(Al-i İnıran (3)/ 31; Maide (5)/ 54; Bakara (2)/165), Allah'ın bağışlamasını (Nür
(24)22), yardımını (Saf (61)/ 13), kendini temizlemeyi (Tevbe (9)/108); arkadaş
larını (Kasas (28)/56), hicret edenleri (ımıhacirün) (Haşr (59)/9) sever.
Yakub peygamber, özellikle Yusuf'u çok sever. (Yusuf (12)/8) Yusuf, günah
dan daha çok hapishaneyi sever. (Yusuf (12)/33). inanan İbrahim, batan yıldız
ları sevmez. (En'am (6)/ 76). Herhalukarda iktiba~ yapılan metinlerde, sevginin
semantik anlamı, bir kimsenin ya da bir şeyin başka bir şeye bağlı olması veya
onu tercih etmesidir. Sevgi anlamı bütün bu metinlerde, çok samimi dostluk ola
rak gözükmez.
Diğer taraftan, Allah'ın sevgisi, O 'nun sevdiği veya sevmediği şeylere göre
26 el-Mn 'cem u '1-Mılfel;ıres içinde (HBB). ss. 191-193.
islam tasawufıı 'nda allah segisi 247
açık bir şekilde sınıflandırılır. Allah iyilik yapanları (muhsinun) (Bakara (2)/195;
Al-i İmran (3)/ 134, 148; Maide (5)/13, 93), dine sadakatle bağlı olanları (ınutı:akün) (Al-i-İmran (3)/76; Tevbe (9)/4, 7), adil davrananları (muksitün) (Maide (5)/ 42; Hucürat (49)/ 9; Muıntehine (60)/8), O'nu sevenleri (Alu-İmran (3)/31;
Maide (5)/54), kendilerini temizleyenleri (mtıı:atahhirün) (Bakara (2)/222; Tevbe (9)/ 108); tevbe edenleri (tevvabun) (Bakara (2)/222), sabredenleri (sabin1n)
(Alu-imran (3)/ 146), O'na güvenenleri (ınütevekkilun) (Al-i .İmran (3)/159); O'nun yolunda savaşanlan (Saf (61)/4) sever.
Allah'ın Müsa'ya karşı özel bir sevgisi vardır. (Mahabbe) CTaha (20)/39
Kur'an'da bu terimin tek örneğidiL) Diğer taraftan, Allah, kafideri (kafirün) (Bakara (2)/276; Al-i İmran (3)/32;
Hac (22)/ 38; Rüm (30)/ 45), haddi aşanları (mu'tedün) (Bakara (2)/190; Maide (5)/87; A'raf (7)/55) bozguneniuğu ve bozgunculan (ınufsidün) (Bakara (2)/205; Maide (5)/64; Kasas (28)/ 77), zalimleri (zalimün) (Al-i İmran (3)/57, 140, Şüra (42)/ 40) günahkarlan (eslın) (Bakara (2)/276; Nisa (4)/ 107), hainleri (hain/havvan) (Nisa (4)/ 107; Enfal (8)/58~ Hac (22)/38), gösteriş yapanlan (muhtal) ve övünenleri (fah(ır) (Nisa .(4)/ 36; Lokınan (31)/18; Hadid (57)/23), mağn.ırları (büyüklük taslayanlan) (ınüstekbirün) (Nahl (16)/23), israf edenleri (ınusıifün) (En'am (6)/141; A'raf (7)/31); şımaranlan (ferihün) (Kasas (28)/ 76) ve kötü sözün açıkça söyleomesini (Nisa (4)/148) sevmez.
Bu Kur' ani metinlerde tanunlandığı gibi Allah'ın sevgisinin adfrlet pı·ensibiyle bağlanmış ve sınırlandırılmış olduğu görülür:
"Allah iyi olam sever, kötÜ olanı sevmez. O, dağıtıcı adaleti, iyiye iyi, kötüye kötü vermek prensibini uygulamak zorunda olan tarafsız bir hakimdir. "
Bu metinlerde Allah'la insan arasında kişisel, karşılıklı ilişkiye ve aşk alakası
na dair herhangi bir ipucu yoktur. Adalet prensibi, Allah ve insan arasındaki bütün sevgi ilişkisinde hakim gö
rünüyor. Yalnızca Musa ile ilgili durumda Allah'ın halis ve hür seçiminden gelen ve bütün insani değerlerin önüne geçen karşılıksız bir sevgi bahsi vardır.
Bu hususta Rab bar: "İnsanlık için Mutlak 1/ahf sevgi, Kur'an 'a tamamen yabancı hirfikirdir. Ge·rçekten "sevmek"; beğenmek veya uygun bulmak" diye aynen çevirilebilen (ahabba) fikrinden çok daha güçlü bir ifadedir. Hatı:a özne olarak Allah ile kullanıldığı zaman (yuhibbu) için "sever" diye çevirisini kabul etse k bile, hiçbir yerde Allah'ın insanl1ğı sevdiğiı:e dair bir fikir bulamayız. Allah'ın sevgisi şarta bağlıdır." der. Yani O, adalet prensibi şartına bağlıdır.""
e- Allah ve İnsan Arasındaki Karşılıklı Sevgi: Herhangi bir kimse, süfiler tarafından çok sık nakledilen ve içerisinde Allah ve
27 Rahbar, God ofjustı'ce, s. 172.
248 tasawıff
insan arasındaki karşılıklı sevginin açıkça ifade edildiği görünen iki Kur' an! metne dayanan önceki sonuca itiraz edebilir. Bunlar: "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız ( [U
hibbüna'llah), bana uyunuz ki, Allah'da sizi sevsin. (yuhbib-kum) ve günahlarınızı bağrşlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir." (Al-i im ran (3)!31 )
"Ey İnananlar, sizden kim dininden dönerse, Allah, sevdiği ve kendini seven (yuhibbu-hum ve yuhibbüne-hü) mü'minlere karşıalçakgönüllü fakat kafidere
karşı onurlu ve zorlu, Allah yolunda cihad eden bir toplum (kavm) getirecektir." (Maide (5)/54)
Bu iki ayeuen şu anlaşılmaktadır ki Kur' an! metin, kişisel konuşmalardan daha çok Allah ve insan arasındaki karşılıklı sevgiyi (hubb) onaya koymaktadır.
Fakat, bu metinlerin daha yakın bir analizinden durumun öyle olmadığı gözük
mektedir. Gerçekten, aktarılan iki ayetin konteksi, herhangi bir irtidat sapkınlığına karşı Allah ve O'nun peygamberinin clavasma inananların bağlılıklarını ve sarsılmaz sadakaderini gösterıneye çağrıldıkları kutsal savaşla (Cihad) ilgilidir."' Bu yüzden, "sevgi" kelimesi burada "tercih etmek, bir kimsenin davasına bağlt
olmak" anlamındadır. Aynı bağlamda Allah'ın kullarına olan sevgisi, onların saclakatlerini kabulü ve onlara lücuf ve affını bahşetmesi anlamına gelir. Aynı zamanda bu metinlerde, sütllerin çıkardığı anlam gibi Allah'ın sevgisi ve varlığıyla ilgili kişisel sarnimi bilgiye ve onunla karşılıklı ilişl<iye dair bir şey yoktur.
Kur'an'ın diğer iki ayetinde (Bakara (2)/165; Tevbe (9)124) insanın sevgisi (hubb) doğrudcın doğnıya Allah'a yönelmiş olarak tasvir edilir. Fakat burada da, önceki iki merinde izah edildiği gibi, daha yakın bir analiz, sevginin anlamının, "tercih etmek ve bir kimsenin davasına bağlı olmak" (anlamınclan) öteye gitme
diğini gösterir .
.f- Sevginin Arındırılmış (=Purified) Dili
Önceki analizden, Kur' ani metin! erde, Allah-insan ilişkilerinde kullanıldığında,
sevgi dilinin anndırılmasırıa yönelik genel bir eğilirnin olduğu oldukça net biJ biçimde görülür. Aynı eğilim, yukarıda (RI-IM) kökünden müştak olan kelimelerin kullanımında da işaret edikli ki, o (kökün içinde) "Annenin" şefkat hissinin yoğun
luğu daha genel ve nötr bir cömertlik tavrı ile gölgeleıuniştir. Aynı şekilde ''Aşk'"ın
bütün yoğunlu[.:ı.ı Allah-İnsan ilişkisinde "tercih etmek ve bi1·inin dauasma bağlı
olmak en genel anlamılehine (HBB)'nin türevlerinden çıkarılmıştır. Aynı tavrı, "yakın samimi dostluk" anlamına gelen (VLY)'nin türevlerinde de
gördük ki Kur' an! metinde daha ziyade -özellikle bir kimsenin davasına- sadakati ve korumayı belirtmek üzere kullanılır.
28 Bu ayetlerin yonımianna bkz. Regis BlacbeJe, Le Comn, Paris, 1950 lll, ss. 864-1129; Hamza
Boubakeur, Le Coran, Paris, 1972, I, ss. 115·116, 232-233; Alessandro Bausani, Il Corarıo, Firenze,
1978, ss. 519-537.
islam ta.<am.ııffu. 'nda allah seg~<i 249
Dilin anndırılmasına yönelik bu rür bir eğilim elbette bütün Kur'ani Teoloji ile büyük bir ahenk içindedir. O teolojide, Allah'ın her şeyden aşkın ve yaratıklarla ilgili tüm benzerliklerinden münezzeh olduğu düşünülür. Dolayısıyla, O, yaratmış olduğu varlıkların taşıdığı hisleri paylaşmaz. Bu durumda, kan-koca, ebeveyn ve çocuklar, arkadaşlar vb. arasında var olan şekliyle sevginin birçok boyutunu ve derin yönlerini Allah-insan ilişkilerinde Kur'an1 kelime hazinesi ihtiva etmez. Nihayet, sevginin Kur' ani kelime hazinesi, ekseriya kişisel samimiyer ve yakın arkadaşlığa dair duygunı.ın ve hassas aşkın orijinal anlamlarını kaybettiği bir dizi, tek tip ve tekrarlamalı formüller haline gelir.
Şayet bir kimse, yukarıda da bahsedildiği gibi, Kur'aru metinleri ilalll sevgiyle ilgili birçok süfi ifadesiyle karşılaştırırsa , bu tür s0f1 ifadelerinde bulunan fark
lı aksan ve vurgu yu farkedebilir. Bu, bütün boyutlan iribariyle kendi kişisel sevgi tecrübelerini İslami din diline tanıştırmak , sütllerin görevleri ve ayıncı özellikleri olmuş görünmektedir. Paul Nwyia'run "Süfi Dilin Kaynakları" hakkındaki çalışmasında açıkça ifade etmiş olduğu gibi: "Bir tecrübe (hal) dili olan sahih (otantik) dil, sCıfiler vasıtasıyla Arap diline sokulmuştur ... '
Bununla birlikte Kur'ihıl dil, yalnızca iki misalde, Allah tarafından olan sevgide bir tür şd1<ati gösterir. Bunlar, Allah'ın iki ismidir: "Dostça dağıran (veren)" anlamına gelen el-Vedud ve "seven" anlamına gelen el-Hanntm'dır. el-Vedüd (HBB)oin bir sinanimidir ve Kur'aru metinde sadece iki kere geçer (H Cı d O ı )/ 90; Bürüc (85)/ 14). Diğer terim, el-Hannan ise (11NN) kökünden müştaktır, o da (HBB)' nin bir sinanimidir ve Kur' an! metinde sadece bir kere Meryem (19/ 13' de geçer. Fakat, tabii ki Kur'aru metnin, daha ileri bir düzeyde herhangi bir niteleme ve tasvir olmaksızın geçen böyle soyutlanmış ve sınırlanmış misalleri Kur' an! dilin genel tonunu değiştirmez
Mevcut analizden bir kimse şu sonuca ulaşır: Kur'aru dil, açıkça ve bilinçli bir şekilde "Aşkın ve en üstün "(Subhane ve Teala) Allah" fikri üzerine kurulımışttır ve bu fikir Allah'ı yarattıklarına benzetecek herhangi bir şeyden (teşbih) tenzih etmek kastıyladır. Böyle bir prensip, devamlı olarak, Allah-insan ilişkisine dair sevgi kelime hazinesinde, baştan başa Kur'anl metinde ısrarla uygulanmışur ve daha sonra bu, Allah ve O'nun sıfatları üzerinde islfunl düşüncenin hakim bir işareti olmuştur.
Bu konuda iyi bir misal, sufizmin, klasik bir el kitabı olan Ebu'I-Kasım el-Kuşeyrl (376/ 986-465/1074)'nin er-Risaleti.i'l-Kuşeyriyye 'sindeki "sevgi bülümü (mahabbe)"dür. Yazar, aşk teriminin Allah ve insan arasındaki karşıiıkil ilişkilerinde söylenip söylenemeyeceğini sorar. Hocası (Eş' ar!) alim Ebu 'Ali ed-Dekldk (ö 412/1 02l)'ın fikrini aktararak (bu sonıya) cevap verir: , ' ·
29 "Grace aux nıystiques esr ne dans le parler arabe un Jangage auıhemique, celtıi de l'eıcperi- . ence", Nwyia, E:ıaigese coranique, s. 4.
250 /asawıif
"Aşk, sınırların ötesine gitmek (haddi aşmak) anlamına gelir. Allah hakkında, bir
kimse O'nun sevginin sırurlamu geçtiğini söyleyemez. Sonuç olarak O, aşk ile nite
lendirilemez. Ve, diğer tarafı:an, mahlfıkatın hepsinin sevgileri, sadece bir tek zat'ra
birleşmiş olsa bile, bunun, Allah'ın layık olduğu (sevginin) ölçüsüne ulaştığı söyle
nemez. Bu yüzden bu zata, Allah'ın sevgisiyle ilgili olarak sırurlann ötesine geçtiği
söylenemez. Netice itibariyle, Allah hakkında , O, aşkla sever denilemez. Aşk teri
mi, hem Allah'ın insana karşı ilişkisi ve hem de insarun Allah'a karşı ilişkisi oL<;un,
Allahhakkında konuşmamızın kesin olarak dışında rutulmalıdır."3° Fakat sCıfiler, bu
aşk terimini All:~ii'ın sevgisi hakkındaki ifadelerinde çekinmeksizin kullanırlar.
İnsan, Kı.ır'aru ve Kitab-ı Mukaddes'e ait diller arasında bu hususta var olup
göze çarpan farka dikkat etmeyi gözardı edemez. Kitab-ı Mukaddes'te Allah'ın
sevgisi, insan aşkının bürün renkleriyle yüklüdür. Tann, bir baba, bir anne, bir
koca, bir arkadaş ve bir aşık gibi sevginin bütün şiddetl i arzularını, onun (aşkın>
bütün acı ve elemleriyle birlikte hisseder ve tahammül eder. BirçoJ< defalar kat
lanılan sevgi, devamlı ve yorulmak bilmeksizin çekilen elem, katlana bilecekleri
ölçüde insanlar, günahbirlar ve nankörler içindir.Jı
Allah'ın, insanlara karşı bu tür şiddetli sevgisinin tipik bir ifadesi, Allah'ın sevgi
sini, bir annenin çocuğuna olan sevgisinden daha güçlü ve inançlı olarak tasvir edil
diği Isaiah (Peygamber'in) şu kerametinde bulunur: "Bir kadın, emen bir bebeği
unutabilir rni? O, rahminin meyvası için şefkat hisseımez mi? Fakat o, unutsa bile,
ben seni asla unutmayacağım. "(lsaiah 49, 15; Yine bkz. ]er. 31, 20; Hos. 9).
Sevgi, baştan başa Kitab-ı Mukaddes'te merkezi bir konudur. "Sevgi Ahd-i
Atik'de kişiler arasındaki ilişkinin temel karakteridir. Sonımluluk, derCınl bilgi,
sadakat, bağlılık;,gibi sıfatları haiz olan bir ilişki. .. " ve "Şahsiyetle ve insan sevgi
sinin aktif karakteriyle uyumluluk Ahd-i Atik'de tlalıl Sevgi'nin görünüşüdür. Al
lah'ın sevgisi, bir sevgi objesi üzerinde güzel bir bakış açısının duygusal ya da zi
hinsel bir aldatması değildir. Fakat insanlık tarihinde O'nun va'dini yeıine getir
me aktivitesidir ve "Yahova'nın geleneğe uygun sevgisi, bu yüzden geleneğe uygun ilişkinin sadık bir sevgisi ve sarsılmaz sabit bir muhafazasıdır" 1" Allah sevgi-
30 Ebu'I-Kasım ei-Kuşeyri, er-Risale/f 'ilmi't-Tasaı>m!l (ed-'Abdu'I-Halinı Mahıııüd ve Mahmud
b. es-Şerif) Cairo, Danı'I-Kütübi'I-Hadise, (1. baskı 1385/1966) 1972-1974, c. 2, s. 610.
31 Bu konıda bazı temel literatür: "Amom" Claude Wien er, Vocabulaire delbenlogic hihlique
içinde, editör Xavier Leon-Dufour, Paris, Cerf, 1970, cols. 46-56; " Lo11e in the Old Tes1amenf' E. M. Good, c. 3, ss. 164b-I68b; " Lor;e in the Neıv Tes/amenf' G. johnsıon, c. 3, ss. 168b-178b. The fnteıp
mter's Dictloııary Iii_( the Bitıle içinde, George Arthur, Buttrick New York. Abingıon Press, 1962; '"A
Creek-Le:x:tcon of the New Testameni and Other Early Cf:ıristiqn Weratıırıt· Willinı F. AJnd[ ve F. \'ifil
bur Gingrich, Chicago, University Press, 1957, ss. 4a-6b; "Lie/Jf!' P. Van lııısclıoot, Bibel-Lexicon için
de, Herbert Haag, Köln , Benzinger Verlag, 1968, ss. 1050-1056.
32 "Love in the Old Testament' E M. Good, The Jmerpreter:ç Dictionary içinde c. 3, ss. 164b,
166b, 167a.
islam rasaıJt!t~/i•'nda allrıb segLçt 251
sinin açığa çıkması, Ahd-i Cedid'de O'nun zirvesine ulaşır. O'nun en yiiksek teb
liğinde "Tann, sevgidir. " (I John 4, 8, 16.) Burada iki dini metin yani Kur'an ve Kitab-ı Mukaddes arasında önemli bir
fark meydana çıl<ar. Diğer hususlardaki benzerliğe rağmen, iki metin, dil seviye
sinde, Allah-insan ilişkiler alarundaki sevgi dilinde, çok derin zıtlıklar gösterir.
Hiç şüphesiz iki mernin doğduğu dini tecrübe ve düşünce seviyesindeki te
mel farkı gösteren aşikar gerçek budur. Bu hususta karşılaştırmalı bir çalışma çok daha aydın!atıcı ve faydalı olabilir.:ı,ı
C. Kur'an'da Sevgi Dili Üzer.ine Sonuçlar
a) Örnek analizden, bütün sinonimleriyle sevgi dilinin istatistiki düzeyde ol
duğu gibi, semantik olarak da (HBB) kökü etrafında merkez!leştiği oldukça açık
gözükür ve Allah-insan arasındaki kişisel ilişkiler alanındaki Kur'anl kelime ila
zinesinde merkezi bir yer işgal etmez. Bunlar herşeyden önce Rabb-'abd ilişkisi üzerine yani kulluk ilişkisi üzerine bina edilmiştir. Diğer bütün ilişkiler onun sı
nırları dahi.linde tutulmalıdır. Kulluk'tan ('ibada), insanoğlunun temel vasfı ortaya çıkar. O kuldur ('abd) ve asla bu statüsünün ötesine geçemez. Tarihin akışı
içerisinde, gelen~ksel (ort.hodox) Sı.ınnller, Kur'ani metninJafzına aykırı bir an
lamda Allah ile birliğe ulaştığını iddia eden, Allah'ın sevgisinin derin bir tecrübesini arayan SGfileri daima suçladılar.
b) Bundan başka , sevgi (lmbb) ve sinonimleri, Allah ve insan arasındaki iliş
kilerde kullanıldığı zaman, yakın ve samimi dostluk veya kişisel ilişki ve aşk'ın
orijinal duygusal anlamını kaybetmeye eğilimli olduğu hususuna dikkat çekilmiştir. Onlar kabul etme ve hoşnud olma (dda) veya vefa, sadakat (vela), itaat
(ta'a) ve benzeri gibi daha genel anlamlara daha yakın gelirler.
(HBB) kökünde nefsani (şehvanl) sevgi anlaırunın çok açık olarak korundu
ğu görünür ve bu yüzden onun anlamından daha önce sözü edilen "anndırma
olmaksızın" Allah hakkında kullanılması uygun olmaz. Sevginin böyle bir arındırma eğilimi, Allah'ın üstünlüğü ve yaratıklarına benzernemesini (tenzlh) vur
gulayan Kur'aru dilin, genel tonuyla tamamen birbirine uygun olduğu görünür.
Bu eğilim, o zamandan itibaren islamı teolojik düşüncenin hakim ~Uameti oldu.
Bu hususta Kur' ani dil ve Kitab-ı Mukaddes'in dili arasında temel bir fark vardır.
c) Bu sınırlal'a rağmen, SGfııer, Allah ile olan mistik ve kişisel tecıi'ıbelerini ifa
de etmek için husus! ve yakın dostluk anlamlannın hepsiyle sevgi dilini benim
seyeceklerdir. Sevgi, süfı: tecrübesinde tamamen merketi hale gelecektir. Sevgi
33 Bkz. Denise Masson, Monothe~<cme corcmique et monotheı:"me hib/iqııe Docırines compare
es, Paris, Deselee De Brovwer, 1976, ss. 62·94.
252 ıasaı.ıı,uf
dili de Kur'an da sahip olduğu kenar konumdan sü.fi dflinde giderek artan merkez! bir konumu elde edecektir.
Sfıfilerin, Kur'anl dile uygun olan Rab-'abd ilişkisini, sun dilde yaygın olan Seven-Sevgili (Haöıb-Hab!b) ilişkisine dönüştürmeyi başardıkları söylenebilir. Bu, birçok sfıf'ınin sözünde çok açıkça görülebilir. Nitekim Zünnfın 'un şu ifadesinde olduğu gibi: "Ey Allah, herkesin yanında sana açıkça Rabbim (Rabb) diye hitab ediyorum; fakat yalnızken sana "Sevgilim (hablb)" diye hitab ediyorum. Kur'anl sevgi dilinden sfıfl sevgi diline esaslı bir semantik değişimin vaki olduğu, oldukça açık görünüyor. Kanaatimizce böyle bir semantik gelişme, Kur'anl terirolerin basit bir yonım ürünü olamaz (Massignon'un görüşü), fakat bu sadece sGfiJer için Kur'anl metni anlamalarının anahtar referansı olan kişisel ve çok derin bir tecıiibenin sonucu olabilir (Paul Nwyia'nın görüşü). Birçok durumda, gerçekten, sG.fi yonımu, Kur'anl metnin lafz! anlamına uymaz, fakat o , dış kay
naklar tarafından ilham edilen yeni boyutlar getirir. Bu dış kaynaklann başında da onların kendi kişisel ve mistik tecrübeleri gelmektedir.
Bu sürede, sü.filer, Kur' an! metnin yalın lafzl anlamının ötesine ulaşınakla kalmayan, aynı zamanda sunni alimierin de çok titiz bir şekilde belirttikleri gibi Kur'an'ın zahiri ve genel anlayışıyla açıkça çeliştiği birçok kez görülebilen yeni
bir anlayış elde ettiler. d) F<tkat, bir kimse Kur'anl metindeki sevginin bir kaç bahsinin önemini, ol
duğundan düşük görmemelidir. Bu bir kaç misal, sufilere, kendi kişisel tecrübelerine uygun olarak metnin yeni okumalarına ve anlarnalarına yeterli kapı açacaktır . Bundan !)aşka onlar bu Kur'anl delillerde titiz suıınl alimierin hfıcı.ımlarına karşı İlahi Sevgi hakkında, kendi tecrübelerini savunmak için çok güçlü (fa-
. . kat bize göre çok şekli) bir dayanak bulabilirler. SGfiler, daima kendi tecrübele-rinin kesin olarak Kur'an'ın metninden alındığına, (onun üzerine) kurulduğuna
ve bu yüzden O'nun doğru bir anlamı ve yorumu olduğuna kan!dirler. Nihayet, Kur'an'ın Sufi yommunun, maneviliğin ve teolojinin çok büyük ve
önemli bir literatürüyle İslami düşünceyi zenginleştiı-diğine dikkat edilmesi gerekir. "Kur'an 'ı rı Sufi Yorumu (et-Tf!(siru 's-Sufi)" olarak bilinen bu lileratür, müslümanlar için ve aynı şekilde gayr-i müslimler için de, mistik yi.iceltme ve
düşünmenin verimli bir kaynağı olmuştur.
top related