altının yolculuğu - core

1
Darphane ve Damga Matbaası Müdürlüğü, 1967'den bu yana, İstanbul'da Yıldız'daki binasında çalışıyor. Kalıplara dökülen eritilmiş altından elde edilen kül- çelere “sebike deniliyor. Her birinin ağırlığı 3 kilo. Altın külçelerinin kenarlan temizlendikten sonra, gruplar halinde tartılıyor. Tartıdan geçen külçeler, gramajlan üzerlerine yazılıp bir araya top- lanıyor. Külçeler haddehane, altın para kalınlığında çekilerek "pul” basımına ha- zırlanıyor. Altının yolculuğu Evde paradan söz açıldı mı, dertli aile babaları, “ Darphanem mi var benim kuzum...’ ’ diye, yakınırlar. Evet, gıcır gıcır banknotlar darphanelerde basılır. Ya çil çil altın paralar? Onların da bîr darphanesi var. Gelin birlikte altının yolculuğunu izleyelim. Yazı ve fotoğraflar TARÎK ERSOY fi D Darphane’ nin yarım aralanmış demir kapı- sından içeri giren ada- mın cekedi buruşmuş, pantolonu da ütüsüzdü. Şöyle bir çevresine göz attıktan sonra, giriş ka- pısının yanındaki vezne- de sırasını bekleyenlere katıldı. 50 yaşlarındaki bu adam, bir eliyle iki-üç günlük sakalını sıvazlarken, öbür eliyle cebinden çıkardığı küçük plastik torbayı tutuyordu. Sıra ken- disine geldiğinde veznedeki memur sordu: —Ne kadar? —İki kilo. Memur önündeki kayıt defterine eğilerek iki kilo saf altın getiren bu adamın ismini ve adresini kaydetti. Kayıt bitince hızlı adımlarla getirdiği külçeleri Dar hane yet- kili «eriue teslim etmek için ana t v,... un için- de gözden kayboldu. Burası, gün boyunca kuyumcular ve ta- sarruf sahiplerinin birbiri ardına geldiği Yıl- dız Darphanesiydi. Kimi 1-2 kilo gibi gayet alçakgönüllü miktarlarda altın getirirken, kimi de 50-60 kilo ile geliyor, bunun yarı- sını kendileri, diğer yarısını da yanlarında- ki silahlı korumalar taşıyorlardı. Çantasın- da ve elbisesinin ceplerinde yer kalmadığı için “çorabından altın çıkaranlara” bile rastlanmıştı burada. 16 BURASI DARPHANE Yıldız Darphanesi, her ayın ilk ve üçün- cü perşembesi altın alımı yapıyor. Kuyumcuların getirdiği altınlar, istekle- rine göre, değişik şekillerde basılıyor. Darp- hane Daire Başkanı Mesut Ertop’un verdi- ği bilgiye göre, eritilmiş veya külçe olarak getirilen altınlar 917 ayann üzerinde olma- ları halinde, doğrudan eritmeye alınabili- yor. Bir de ayarı belli olmayan külçeler var. Bunlar Darphane’nin laboratuvarlarında tahlil edildikten sonra, işleme alınıyor. Er- top, “ Bazı ülkelerin güvenmediğimiz dö- kümleri var, her markayı almayız” diyor. İngiliz ve İsviçre damgalı altınlar hemen ka- bul edilirken, İran altınları, damgalı bile ol- salar tahlil ediliyor. Darphanenin günlük altın basım kapasi- tesi ve altının cinsi gizli tutuluyor, Darpha- ne’de adeta bir tabu muamelesi görüyor bu konu. Yetkililer piyasaya sürülen altın cins ve miktarlarının fiyatlar üzerinde bir spe- külasyon yaratmasından çekiniyorlar. Piya- Kuyumcuîar ve tasarruf sahiplerinin getirdiği altınlar, Yıldız Darphanesi’nde, eritilip isteğe göre değişik biçimlerde yeniden basılabiliyor. tınlarının, talep olmadığı zamanlarda eri- tilmesi olayı var. Bazı kuyumcular, “ Za- man oldu satamadık ve on binlercesini erittik” diyorlar. Getirilen altının miktarı konusunda her- hangi bir sınırlama yok. İsteyen bir ton bi- le getirebilirken, talep olmadığı zamanlar- da bir kilonun altında külçe kabul edilmi- yor. Ertop, bunu, “Tesislerimiz büyük ol- duğu için 1 kilodan az döküm yapılması ve bunun işlenmesi hem fireyi arttırır, hem de maaliyeti” şeklinde açıklıyor. İşlenen altın- lar da talep miktarına bağlı olarak iade edi- liyor. Talebin az olduğu zaman, bir iki haf- ta olan bu süre, talep arttığında uzayabili- sadaki altının miktarı üzerine yaklaşık bir Yon_______________ _______________ nem, Türkiye’ye kaçak olarak sokulan £- KÜUCE ALTINDAN “PUL” ALTINA, te Suriye altınlarının miktarı örneğin, bi- linmiyor. Bir de piyasaya verilen Cumhuriyet Al- Kalın demir bir kapıdan geçtikten sonra girilen altın “eritme odası” nda, hissedilen ilk şey müthiş bir sıcak oluyor. Dökümün emniyeti için içeride bulunan heyet üyeleri işlemleri izlerken, biz de üzerinde çalışılan altın miktarını 500 kilo olduğunu öğreniyo- ruz. Bu sırada arkamızdan bir ses geliyor, “ Gazeteci arkadaş, sen altını bırak da bi- zim maaşı sor!” Gülüşmeler yükseliyor ça- lışanlardan. Tek penceresi demirlerle çevrili eritme odasında eritilen altın, bir pota yardımıyla fırının yanına konmuş kalıplara dökülüyor. Bu kalıplara “sebike” deniliyor. Sebike- den çıkan külçeler, yaklaşık 3 kilo ağırlığın- da ve 50 santimetre boyutlarında. Bu kül- çeler döküldükten sonra, fırından yeni çık- mış ekmek somunu gibi sıcak olduğundan ancak özel eldivenlerle tutuluyorlar. Her bi- ri on milyonlarca lira değerindeki bu kül- çeler önce yere konulan bir tepsiye diziliyor. Burada döküm esnasında oluşan kıymıklar temizleniyor. Daha sonra sebikenin üst kıs- mında kalan ve külçenin öbür ucuna naza- ran düzensiz olan bölüm silindirlerde sorun olmaması için için kesiliyor. Bunları kesen- ler, “ Külçeye ne gerek, bu artıklar bile ye- ter!” diyorlar gülerek. En ufak bir altın kaybı olmaması için, eritme odası devamlı süpürülüyor ve yıkanıyor. Odaya girip çı- kanlar ise yerdeki demir paspasa özenle ayaklarını siliyorlar. Altın tozu ve kıymık- lar titi.£İikk. ıuplm ıı;v/ı. Ne de olsa, bu çöpün gramı 10.000 lira. Dakikalar ilerledikçe külçeler bir masa- nın üzerine istifleniyor. Çalışanlar bu altın yığınının kendileri için pek bir şey ifade et- mediğini söylüyorlar. Ama masanın üzerin- de biriken 500 kilo altın bu miktarı hiçbir zaman bir arada görmemiş olanların gözle- rini kamaştırmaya yetiyor. Masadaki altın külçelerinin fotoğrafını çekmek için Daire Müdürü Mesut Ertop’- tan izin istiyoruz. Ertop, “Bir fotoğraf ala- bilir miyiz?” şeklindeki sorumuzu, “Bir külçe alabilir miyiz?” diye anlıyor ve gül- meye başlıyor. İsteğimizin bir külçe değil de bir fotoğraf olduğunu söyleyince, “ Fotoğ- raf mı, tabii tabii çekin” diyor. “PUL’DAN, ATA LİRAYA, "Tolerans atelyesi”nde, hassas ölçümlerle "pulaltın''m stan- dart ağırlığa uygunluğu belirleniyor. Altın, son baskıya "pul” olarak giriyor. Altım” olup çıkıyor. . "Cumhuriyet Gramajında bir hata varsa, attın pullar, "Sil baştan yeniden eritmeye giriyor. Eritme atplypsindAn /nkon.alhn niai-a.hs- linae çelcılmek üzere haddehaneye götürü- lüyor. Burada silindirlerden geçirilerek is- tenilen inceliğe indiriliyor. Külçe, silindir- den her geçirilişinde biraz daha uzuyor. Bir sonraki durakta plakalar istenilen altın cin- sine göre pul halinde doğranıyor. Bu önemli bir işlem. Çünkü baskı bu pula yapılıyor. Altının plaka üzerinde bazı yerlerde daha yoğun olması yüzünden bu pulların ağırlık- ları farklı olabiliyor. Meydana gelen bu farklılığın en aza indirilmesi için, doğranan pullar tolerans makinesi adı verilen özel bir makineden geçiriliyor. Makine, yaptığı has- sas tartımlarla ağırlığı gerekenin altında ve üstünde olan pulları ayırıyor. Bu pullar ye- niden eritilmeye giderken, imtihanı geçen- ler, altın para olmaya doğru yol alıyor. Bu bölümde kullanılan kalıplar, Darpha- ne Daire Başkanı Mesut Ertop tarafından bizzat denetleniyor. Ertop, kendisine geti- rilen baskı kalıplarını büyüteçle inceledik- ten sonra, gerekli düzeltmelerin yapılabil- mesi için geri gönderiyor. Bütün işlemler bittikten sonra da baskı- ya giren pullar, bir çeşit presi andıran bas- kı makinesine sokuluyorlar. Pul, birinci ka- lıbın üzerine yerleştirildikten sonra ikinci kalıp üstten gelip vurarak desenlerin pula çıkmasını sağlıyor. Daha sonra yardımcı işçi ufak bir tahta çubuk yardımıyla pulu bas- kı alanından uzaklaştırıyor. Kalın demir kapılar ardında, “ eritme odası’’ndaki potalarda şekillendirilen altın külçelerinin her biri yaklaşık 3 ’ kilo ağırlığında ve 50 santimetre boyunda. Son olarak, basılan altın paralar yürüyen bir bantın üzerine dökülerek iki işçi tara- fından kalite kontrolünden geçiriliyorlar. İşte çil çil altınların en çarpıcı olduğu bö- lüm burası. Baskı anında veya diğer işlemler sırasın- da, “ özürlü” olarak ayrılan paralar, bu yol- culuğu yeni baştan yapmak üzere eritme atelyesine gönderilirken, diğerleri sayılıp, tiriliyor. Artık altınlar hazır. Kuyumcular Derne- ği’ne verilen haber, yıldırım hızıyla bütün Kapalıçarşı piyasasına ve diğer kuyumcu- lara duyuruluyor. Bundan sonrası, sarrafların ve altın pi- yasasının bileceği iş? OsmanlI’ dan bugüne Darphane izanslılar zamanında darphane Beya- O zıt'ta Tavşantaşı'ndaydı. Fatih Sultan "M ehm et İstanbul’u aldıktan sonra ilk darphaneyi Beyazıt’ta Eski Saray civarında kurdurdu. Darphane. 1577'de Beyazıt-Koska’ya ta - şındı. 1665 yılına kadar Valide Ham'nın bu- lunduğu yerde faaliyetine devam etti 1665’te Darphane’nin daha emin bir ye- re nakledilmesi düşünüldü ve Yeni Saray surları içine alında. Darphane asıl önemini 18. yüzyılda kazan- dı. Osmanlı Hazinesi'nin yedek akçesinin saklandığı bir çeşit banka haline geldi. 1841 yılına kadar çekiçle dövme sistemiyle yapılan para basma İşlemi, 1342'de sarkaç usulüne çevrildi. 1853’tepres, 1911'den son- ra ise makine presi usulüne geçildi. Darphane 2. Abdülhamid devrine kadar sadece para basan bir kurum değildi. Nişan- ların, altın ve gümüş gibi kıymetli madenle- rin de basıldığı bir yerdi. Osmanlı Hâzinesi. 1878 yılına kadar burada saklanıyordu Son onarımı Abdülaziz devrinde yapılan darphane binası, Cumhuriyet'ten sonra da kullanıldı. 1947 yılında ise-, Ingiltere'den ye- ni makineler getirildi. 1933’e kadar ayrı bir müdürlük halinde yö- netilen damga matbaas,, bu tarihte darpha- ne ile birleştirilerek Darphane ve Damga Matbaası Müdürlüğü adım aidi. Müessese, 1967’de bugünkü binasına. Yıldtz’a taşındı. 17 Taha Toros Arşivi

Upload: others

Post on 16-Oct-2021

10 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Altının yolculuğu - CORE

Darphane ve Damga Matbaası Müdürlüğü, 1967'den bu yana, İstanbul'da Yıldız'daki binasında çalışıyor. Kalıplara dökülen eritilmiş altından elde edilen kül­çelere “sebike ” deniliyor. Her birinin ağırlığı 3 kilo.

Altın külçelerinin kenarlan temizlendikten sonra, gruplar halinde tartılıyor.

Tartıdan geçen külçeler, gramajlan üzerlerine yazılıp bir araya top­lanıyor.

Külçeler haddehane, altın para kalınlığında çekilerek "pul” basımına ha­zırlanıyor.

Altının yolculuğuEvde paradan söz açıldı mı, dertli aile babaları, “ Darphanem mi var benim kuzum...’ ’ diye, yakınırlar. Evet, gıcır gıcır banknotlar darphanelerde basılır. Ya çil çil altın paralar? Onların da bîr darphanesi var. Gelin birlikte altının yolculuğunu izleyelim.Yazı ve fotoğraflar TARÎK ERSOY f i

D Darphane’ nin yarım

aralanmış demir kapı­sından içeri giren ada­mın cekedi buruşmuş, pantolonu da ütüsüzdü. Şöyle bir çevresine göz attıktan sonra, giriş ka­pısının yanındaki vezne­de sırasını bekleyenlere katıldı. 50 yaşlarındaki

bu adam, bir eliyle iki-üç günlük sakalını sıvazlarken, öbür eliyle cebinden çıkardığı küçük plastik torbayı tutuyordu. Sıra ken­disine geldiğinde veznedeki memur sordu:

—Ne kadar?—İki kilo.Memur önündeki kayıt defterine eğilerek

iki kilo saf altın getiren bu adamın ismini ve adresini kaydetti. Kayıt bitince hızlı adımlarla getirdiği külçeleri Dar hane yet­kili «eri ue teslim etmek için ana t v,... un için­de gözden kayboldu.

Burası, gün boyunca kuyumcular ve ta­sarruf sahiplerinin birbiri ardına geldiği Yıl­dız Darphanesiydi. Kimi 1-2 kilo gibi gayet alçakgönüllü miktarlarda altın getirirken, kimi de 50-60 kilo ile geliyor, bunun yarı­sını kendileri, diğer yarısını da yanlarında­ki silahlı korumalar taşıyorlardı. Çantasın­da ve elbisesinin ceplerinde yer kalmadığı için “çorabından altın çıkaranlara” bile rastlanmıştı burada.

16

BURASI DARPHANEYıldız Darphanesi, her ayın ilk ve üçün­

cü perşembesi altın alımı yapıyor.Kuyumcuların getirdiği altınlar, istekle­

rine göre, değişik şekillerde basılıyor. Darp­hane Daire Başkanı Mesut Ertop’un verdi­ği bilgiye göre, eritilmiş veya külçe olarak getirilen altınlar 917 ayann üzerinde olma­ları halinde, doğrudan eritmeye alınabili­yor. Bir de ayarı belli olmayan külçeler var.Bunlar Darphane’nin laboratuvarlarında tahlil edildikten sonra, işleme alınıyor. Er- top, “ Bazı ülkelerin güvenmediğimiz dö­kümleri var, her markayı almayız” diyor.İngiliz ve İsviçre damgalı altınlar hemen ka­bul edilirken, İran altınları, damgalı bile ol­salar tahlil ediliyor.

Darphanenin günlük altın basım kapasi­tesi ve altının cinsi gizli tutuluyor, Darpha- ne’de adeta bir tabu muamelesi görüyor bu konu. Yetkililer piyasaya sürülen altın cins ve miktarlarının fiyatlar üzerinde bir spe­külasyon yaratmasından çekiniyorlar. Piya-

Kuyumcuîar ve tasarruf sahiplerinin getirdiği altınlar, Yıldız Darphanesi’nde, eritilip isteğe göre değişik biçimlerde

yeniden basılabiliyor.

tınlarının, talep olmadığı zamanlarda eri­tilmesi olayı var. Bazı kuyumcular, “Za­man oldu satamadık ve on binlercesini erittik” diyorlar.

Getirilen altının miktarı konusunda her­hangi bir sınırlama yok. İsteyen bir ton bi­le getirebilirken, talep olmadığı zamanlar­da bir kilonun altında külçe kabul edilmi­yor. Ertop, bunu, “Tesislerimiz büyük ol­duğu için 1 kilodan az döküm yapılması ve bunun işlenmesi hem fireyi arttırır, hem de maaliyeti” şeklinde açıklıyor. İşlenen altın­lar da talep miktarına bağlı olarak iade edi­liyor. Talebin az olduğu zaman, bir iki haf­ta olan bu süre, talep arttığında uzayabili-

sadaki altının miktarı üzerine yaklaşık bir Yon______________________________

nem, Türkiye’ye kaçak olarak sokulan £ - KÜUCE ALTINDAN “PUL” ALTINA,te Suriye altınlarının miktarı örneğin, bi­linmiyor.

Bir de piyasaya verilen Cumhuriyet Al-Kalın demir bir kapıdan geçtikten sonra

girilen altın “eritme odası” nda, hissedilen

ilk şey müthiş bir sıcak oluyor. Dökümün emniyeti için içeride bulunan heyet üyeleri işlemleri izlerken, biz de üzerinde çalışılan altın miktarını 500 kilo olduğunu öğreniyo­ruz. Bu sırada arkamızdan bir ses geliyor, “Gazeteci arkadaş, sen altını bırak da bi­zim maaşı sor!” Gülüşmeler yükseliyor ça­lışanlardan.

Tek penceresi demirlerle çevrili eritme odasında eritilen altın, bir pota yardımıyla fırının yanına konmuş kalıplara dökülüyor.

Bu kalıplara “sebike” deniliyor. Sebike- den çıkan külçeler, yaklaşık 3 kilo ağırlığın­da ve 50 santimetre boyutlarında. Bu kül­çeler döküldükten sonra, fırından yeni çık­mış ekmek somunu gibi sıcak olduğundan ancak özel eldivenlerle tutuluyorlar. Her bi­ri on milyonlarca lira değerindeki bu kül­çeler önce yere konulan bir tepsiye diziliyor. Burada döküm esnasında oluşan kıymıklar temizleniyor. Daha sonra sebikenin üst kıs­

mında kalan ve külçenin öbür ucuna naza­ran düzensiz olan bölüm silindirlerde sorun olmaması için için kesiliyor. Bunları kesen­ler, “Külçeye ne gerek, bu artıklar bile ye­ter!” diyorlar gülerek. En ufak bir altın kaybı olmaması için, eritme odası devamlı süpürülüyor ve yıkanıyor. Odaya girip çı­kanlar ise yerdeki demir paspasa özenle ayaklarını siliyorlar. Altın tozu ve kıymık­l a r titi.£İikk. ı u p l m ı ı ; v / ı .

Ne de olsa, bu çöpün gramı 10.000 lira.Dakikalar ilerledikçe külçeler bir masa­

nın üzerine istifleniyor. Çalışanlar bu altın yığınının kendileri için pek bir şey ifade et­mediğini söylüyorlar. Ama masanın üzerin­de biriken 500 kilo altın bu miktarı hiçbir zaman bir arada görmemiş olanların gözle­rini kamaştırmaya yetiyor.

Masadaki altın külçelerinin fotoğrafını çekmek için Daire Müdürü Mesut Ertop’- tan izin istiyoruz. Ertop, “Bir fotoğraf ala­

bilir miyiz?” şeklindeki sorumuzu, “Bir külçe alabilir miyiz?” diye anlıyor ve gül­meye başlıyor. İsteğimizin bir külçe değil de bir fotoğraf olduğunu söyleyince, “Fotoğ­raf mı, tabii tabii çekin” diyor.

“PUL’DAN, ATA LİRAYA,

"Tolerans atelyesi”nde, hassas ölçümlerle "pulaltın''m stan­dart ağırlığa uygunluğu belirleniyor.

Altın, son baskıya "pul” olarak giriyor. Altım ” olup çıkıyor.

. "Cumhuriyet Gramajında bir hata varsa, attın pullar, "Sil baştan ” yeniden eritmeye giriyor.

Eritme a tp ly p sin d A n /n k o n .a lh n niai-a.hs- linae çelcılmek üzere haddehaneye götürü­lüyor. Burada silindirlerden geçirilerek is­tenilen inceliğe indiriliyor. Külçe, silindir­den her geçirilişinde biraz daha uzuyor. Bir sonraki durakta plakalar istenilen altın cin­sine göre pul halinde doğranıyor. Bu önemli bir işlem. Çünkü baskı bu pula yapılıyor. Altının plaka üzerinde bazı yerlerde daha yoğun olması yüzünden bu pulların ağırlık­ları farklı olabiliyor. Meydana gelen bu farklılığın en aza indirilmesi için, doğranan pullar tolerans makinesi adı verilen özel bir makineden geçiriliyor. Makine, yaptığı has­sas tartımlarla ağırlığı gerekenin altında ve üstünde olan pulları ayırıyor. Bu pullar ye­niden eritilmeye giderken, imtihanı geçen­ler, altın para olmaya doğru yol alıyor.

Bu bölümde kullanılan kalıplar, Darpha­ne Daire Başkanı Mesut Ertop tarafından bizzat denetleniyor. Ertop, kendisine geti­rilen baskı kalıplarını büyüteçle inceledik­ten sonra, gerekli düzeltmelerin yapılabil­mesi için geri gönderiyor.

Bütün işlemler bittikten sonra da baskı­ya giren pullar, bir çeşit presi andıran bas­kı makinesine sokuluyorlar. Pul, birinci ka­lıbın üzerine yerleştirildikten sonra ikinci kalıp üstten gelip vurarak desenlerin pula çıkmasını sağlıyor. Daha sonra yardımcı işçi ufak bir tahta çubuk yardımıyla pulu bas­kı alanından uzaklaştırıyor.

Kalın demir kapılar ardında, “ eritme odası’ ’ndaki

potalarda şekillendirilen altın külçelerinin her biri yaklaşık 3

’ kilo ağırlığında ve 50 santimetre boyunda.

Son olarak, basılan altın paralar yürüyen bir bantın üzerine dökülerek iki işçi tara­fından kalite kontrolünden geçiriliyorlar.

İşte çil çil altınların en çarpıcı olduğu bö­lüm burası.

Baskı anında veya diğer işlemler sırasın­da, “özürlü” olarak ayrılan paralar, bu yol­culuğu yeni baştan yapmak üzere eritme atelyesine gönderilirken, diğerleri sayılıp,tiriliyor.

Artık altınlar hazır. Kuyumcular Derne- ği’ne verilen haber, yıldırım hızıyla bütün Kapalıçarşı piyasasına ve diğer kuyumcu­lara duyuruluyor.

Bundan sonrası, sarrafların ve altın pi­yasasının bileceği iş?

OsmanlI’ dan bugüne Darphaneizanslılar zamanında darphane Beya-

O zıt'ta Tavşantaşı'ndaydı. Fatih Sultan "M eh m e t İstanbul’u aldıktan sonra ilk darphaneyi Beyazıt’ta Eski Saray civarında kurdurdu.

Darphane. 1577'de Beyazıt-Koska’ya ta­şındı. 1665 yılına kadar Valide Ham'nın bu­lunduğu yerde faaliyetine devam etti

1665’te Darphane’nin daha emin bir ye­re nakledilmesi düşünüldü ve Yeni Saray surları içine alında.

Darphane asıl önemini 18. yüzyılda kazan­dı. Osmanlı Hazinesi'nin yedek akçesinin saklandığı bir çeşit banka haline geldi.

1841 yılına kadar çekiçle dövme sistemiyle yapılan para basma İşlemi, 1342'de sarkaç usulüne çevrildi. 1853’tepres, 1911'den son­ra ise makine presi usulüne geçildi.

Darphane 2. Abdülhamid devrine kadar sadece para basan bir kurum değildi. Nişan­ların, altın ve gümüş gibi kıymetli madenle­rin de basıldığı bir yerdi. Osmanlı Hâzinesi. 1878 yılına kadar burada saklanıyordu

Son onarımı Abdülaziz devrinde yapılan darphane binası, Cumhuriyet'ten sonra da kullanıldı. 1947 yılında ise-, Ingiltere'den ye­ni makineler getirildi.

1933’e kadar ayrı bir müdürlük halinde yö­netilen damga matbaas,, bu tarihte darpha­ne ile birleştirilerek Darphane ve Damga Matbaası Müdürlüğü adım aidi. Müessese, 1967’de bugünkü binasına. Yıldtz’a taşındı.

17

Taha Toros Arşivi