isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d227760/2006/2006_ocalm.pdf · 2015-09-08 · tevhid-i tedrisat 1...
TRANSCRIPT
=-~ .. -~\1
işiiMI İLİMLERARAŞTIRMA V~ TRE FOUNDATION FOR RESEARCH INISLAMIC SCIENCES
~~~' f#-' ~~\).) ~J
TEBLİG :METİNLERİ
· AVRUPA BİRLİGİ SÜRECiNDE • A • """' e • •
DINI KURUMLAR ve DIN EGITIMI
RELIGIOUS INSTITUTIONS AND EDUCATION in THE PROCESS of EUROPEAN UNION:
Comperative Analysis of Religious Institutions and Edu ca tion in the European Union and Turkey
Milletlerarası Tartışmalı İlmi Toplantı
International Comerence
17-19 Kasım 2006/ November 2006 ' ·
İstanbul/ Türkiye
A. GİRİŞ
Türk ·Hukuk Mevzuatında
Din Eğitim Ve Öğretiminin Yeri Ve Uygulama Biçimi
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÖCAL*
Uludağ Üniversitesi
Türkiye'de din eğitimi ve öğretimi denilince iki öğre~ kurumu ve bir de ders ismi öne çıkmaktadır . . Öğretim kurumlarından biri İmam-Hatip Liseleri (İHL), diğeri İlıiliiyat Fakülte
leridir (iF). Ders ise; Din Kültürü ve Ahlak Bilgisidir (DKAB). Dördüncü olarak ise Diyanet
İşleri Başkanlığı ve bu kurum tarafından yürütülmekte olan Kur'an Kursları vardır.
İHL tecrübesi Cumhuriyetten önce Tevcih-i Cihat (Cihet) Nizamnameleri ile 1912'de
kurulan Medresetü'l-Vaizin ve 1913'te kurulan Medresetü'l-Eimme ve'l-Huteba ile başlamış
tır. Cumhuriyet.dönemine geçildikten sonra bunlar, 1924'te çıkanlan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile İmam ve Hatip 1\1ektebi adıyla 4 yıllık müstakil birer okul haline dönüştüıülmüşlerdir.
ilahiyat Fakültelerinin ilk nüvesi ise, Daru'l-Fünfın'un çatısı altında bir taraftan 1900 yı
lında Ulfim-ı 'Aliye-i Diniye adıyla, 1912'de Ulfi.m-ı Şer' iye Şubesi adını almak suretiyle or
taya çıkarken, diğer taraftan ıslah faaliyetleri döneminde Kısm-ı Ali veya Salın adıyla medresenin içinde şekillenmeye başlamıştrr. 1924 yılında ise Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile İlıiliiyat
Fakültesi adını almıştır.
Genel ve mesleki okullardaki din eğitimi ve öğretimine gelince; Osmanlı Devleti döne
mindeMekteb-i İbtidru, Rüşdiye, İdadiye, Sultaniye ve Muallim Mektepleri gibi ilk ve orta
öğretim kurumlarında Din Bilgisi ve Kur'an dersleri yoğun bir ·şekilde okutulmuştur. Cumhu:
riyetin ilamndan sonra ise, din1 dersler önce kademelİ olarak program dışı bırakılmış, aradan yıllar geçtikten sonra çok ciddi tartışmalar neticesinde -süreleri ve uygulanan programları iti
bariyle .yetersiz de olsa- yeniden okul programları arasındaki yerlerini alabilmiştir.
Konumuz; "Türk Hukuk Mevzuatında Din Eğitimi ve Öğretiminin Yeri . ve Uygulama
Biçimi" olduğu için, burada öncelikle bir tebliğin sınırları çerçevesinde Türkiye'deki din eği
ti.ml ve öğretiminin asıl, ilk ve en önemli hukuki temelini oluşturan Tevhid-i Tedrisat Kanu-,-
nunun çıkarılışma ve uygulama biçimine temas edeceğiz. Sonra da, -söz konusu kanunu da dikkate alarak- diğer hukuk mevzuatı paralelinde Cumhuriyet tarihi boyunca din eğitimi ve
öğretimi adına olumlu-olumsuz gelişme ve uygulama biçimlerini inceleyip değerlendirmeye
çalışacağız.
B. DiN EGİTİMİNİN İLK HUKUKi TEMELi TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNUNUN
KABULÜ VE UYGULANMASI
· I. Tevhid-i Tedrisata Giden Yolda Eğitimde Dinilik-Millilik Tartışmaları
151
23 Nisan 1920' de TB :MM' nin açılışından başlayarak, eğitim ve öğretim meseleleri de
ele alınmaya başlanmıştır. 1921 'de toplanan Maarif Kongresinde Mustafa Kemal Osmanlı e
ğitim sisteminde kullanılan usulleri gerilemeınİzin başlıca sebebi olarak göstermiştir.
Cumhuriyetin ilfuıından önce (1923'te) toplanan "Hey'et-i İlmiye"de bütün cepheleri ile
Milli Eğitim meseleleri ele alınırken medreselere yeni bir çeki-dÜZen verilmesini benimsemiş- ·
tir.
Cumhuriyet ilan edildikten sonra ise, gündemi Türkiye'nin eğitim sistemi, "dini mi ol
malı, milli mi?" tartışması işgal etmeğe başlamıştır. Eğitim sisteminin dini nitelikli olmasını
savunanlar; 'eğitim sisteminde birtakım akscildıklar var ise, bunun sistemin kendisinden değil,
·uygulama hatalarından kaynaklandığını, onun için Osmanlı eğitim sisteminin ıslah edilerek
devam ettirilmesi gerektiğini' vurgulamışlardır. Mustafa Kemal'in de başlangıçta öyle düşün-
. düğü MaarifKongresinde yaptığı konuşmasından açıkça anlaşılmaktadrr. Aynca 5 Şubat 1923
tarihinde Konya Dfuu'l-Hilafeti'l-Aıiye Medresesini teftişi esnasında yaptığı sitayişkar ko
nuşmasındaki ifadeler ve aynlırken medreseye yaptığı 3 bin liralık bağış da bunu teyid etmek
tedir.
O dönemde Dfuu'l-Hilafe Medreselerinin adlarının değiştirilerek: "Hakimiyet-i Milliye
Medreseleri" yapılması da tartışılmıştır.
Bütün bunlara karşılık, Mustafa Kemal'in 1923'de İzmir'de yaptığı şu açıklaması ile~
tık medreseye karşı tavrının olumsuzlaştığı anlaşılmaktadır: "Bizde en ziyade göze çarpan bir
nokta vardır ki herkesin bu gibi mes§.il.e (meselelere) temastan ictinabıdır. Medreseler ne ola-·
cak, evkaf ne olacak dediğiniz zaman derhal bir mukavemete maruz kalırsınız. Bu mukave
meti yapanların ne hak ve selabiyetle yaptıklarını sormak lazımdır," dedikten sonra konuşma
sının bir yerinde; "milletimizin, memleketimizin daru'l-fiinfinları bir olmalıdır. Bütün memle
ket evladı, kadın ve erkek aynı sfirette oradan çıkmalıdır" diyerek tevhid-i tedrisata doğru bir
yöneliş içerisinde olduğunu ortaya koymuştur.
2. Tevhid-i Tedrisat Kanununun Kabulü ve içerdiği Hükümler
İşte kısaca özetleneo gelişmelerden sonra bir gün gelmiş Tevhid-i Tedrisat Kanunu
TBMM'nde kabul edilerek yürürlüğe konulmuştur. Peki bu kanun ne zaman, nasıl ve niçin
çıkarılmıştır?
1 Mart 1340/1924 tarihinde TBMM'ni açış konuşmasının bir yerinde Mustafa Kemal,
tevhid-i tedrisattan yani eğitim· ve öğretim kurumlarının tek elden yönetilmesinden bahsetmiş
tir.
2 Mart 1340/1924 tarihi.J,ıde ise, o sırada Saruh~ (Manisa) mebusu 1 milletvekili olan
Vasıf (Çinar)'ın öncülüğünü yaptığı 57 milletvekili, TB:MM Başkanlığına tevhid-i tedrisatla
ilgili kanun teflliini vermiştir.
Kanunu teklifi, 3 Mart 1340/1924'te TB:MM'nce ÜZerinde fazla tartışma yapılmaksızın
kabul edi4niş, 6 Mart 1924'te ise, Resmi Cende'de (Resmi Gazetede) 430 sayılı kanun olarak
yayınlanmış ve yürürlüğe girmiştir.
- Tevhid-i Tedrisat Kanununun metni
Madde 1. Türkiye dahilindeki bütün müessesat-ı ilmiye. vetedrisiye MaarifVekaletine
merbuttur.
152
Madde 2. Şer' iye ve Evkaf Vek§Jeti veyahut hususi vakıflar tarafından idare olunan bil
cümle medrese ve mektepler MaarifVek§Jetine devir ve raptedilmiştir.
Madde 3. Şer'iye ve Evkaf V ek§Jeti bütçesinde melcatip ve medarise tahsis olunan
mebiliğ Maarif bütçesine nakledilecektir.
Madde 4. Maarif Vek§Jeti yüksek diniyat mütehassıslan yetiştirmek üzere Daru'l
Fününda bir İlabiyat Fakültesi tesis ve imarnet ve hitabet gibi hıdemat-ı diniyenin ifası vazife
siyle mükellefmemurların yetişmesi için de ayn mektepler küşad edecektir.
Kanunun 5. maddesi ile Müdafaai Milliyeye bağlı olan askeri okullar da Maarif Vekaıe
tine bağlanmıştır. Ancak, bir yıl sonra yapılan bir değişiklikle askeri okullar tekrar Müdafaai
Milliye Vek§Jetine (Milli Savunma Bakanlığına) bağlanmışlardır.
Tevhid-i Tedrisat 1 Öğretim Birliği Kanununun esası bu maddelerden ibarettir.
3. Tevhid-i Tedrisad Kanununu Öğretmeniere ve Halka Benimsetme Çabalan
Tevhld-i Tedris.at kanunu çıkanldıktan ve özellikle de -biraz sonra anlatacağımız gibi
Maarif Vek§letine bağlanması gereken medreseler kapatıldıktan sonra tartışmalar da başla
mıştır. Tabiatıyla taraftarlan kariunu hararetle savunurken, karşı olanlar da muhalif görüş be
yan etmekten geri kalmamışlardır. O dönemde Başvek.il (Başbakan) olan İsmet İnönü, kanu
nun çıkanlmasının sebeplerini dile getirmek ve aynı zamanda kanunu eleştireniere cevap
vermek maksadıyla 1925 yılında Muallimler Birliği'nde öğretmeniere hitaben bir konuşma
yapmıştır. Konuşmasında özetle:
Tevhld-i tedrisatın bazılarınca, kötü ve olumsuz olar* telakki edilip o şekilde yorumla
nacağını, hatta bundan dolayı ilk nazarda "dinsizlik" ithamına maruz kalacaklarını tahmin et
tiklerini ifade ettikten sonra İnönü "bizim için bunların hepsi malfun idi" demiş ve bu şekilde ithamda bulunanlara karşı şöyle bir açıklama yapmıştır:
"Yaptığımız işi dine mün§fi ( dlne aykırı) görmek, yapılan işi görmemektir. Biz şu kana
atteyiz ki, yapılan işin dinsizlikle hiçbir münasebeti yoktur. Bu sistemde muvaffak olalım, on
sene azimle, muvaffakiyetle tuttuğumuz bu yolda yürüyelim. On sene sonra bütün dü.İıya v~
şimdi bize muanz olanlar yahut tuttuğumuz yoldan din namına endişe edenler göreceklerdir
ki, Müslümanlığın asıl en temiz, en saf, en hakiki şekli bizde tecelli etmiştir."
İsmet İnönü her ne kadar konuşmasında böyle bir açıklama yapma lüzumu hissetmiş
veya bir başka ifade ile savunmaya girişmiş ise de, uygulamalar veya gelişmeler hiç de o'nun
bu ic;idiasını ispatlayıcı mahiyette olmamıştır. Çünkü ona göre, Tevhld-i Tedrisat Kanununun
on yıllık bir süre ile uygulanması neticesinde "Müslümanlığın asıl en temiz, en saf, en hakiki (
şekli bizde tecelli edecekti." Ama aradan değil on yıl, kendisinin Başvekilliği ve Cumhurbaş-
kanlığı döneminde 26 yıl geçmesine rağmen dini alandaki gelişmeler hiç de iddia ettiği gibi
olmamıştır. Çünkü o dönemde sosyal ve dini hayatta çok büyük sıkıntılar yaşanmıştır. Os
manlı döneminde dini eğitim almış ve bu alandaki hizmetleri yürütenler birer-ikişer hayattan
çekilip gittiği ve yerlerine de yenileri yetiştirilmediği için meydan cahil ve halk üzerinde o
lumsuz etkiler bırakan kişilere kalmıştır. 1940'lı yıllara gelindiğinde basit din1 hizmetleri ifa
edebilecek ve hatta cenazeleri kaldırabilecek kimseler bile kalmamıştır.
Neticede, Bilgin'in ifadesi ile " . . . Türk Milletinin dinine bağlı büyük çoğunluğu, laikliği
dine karşı· bir sistem, Tevhld-i Tedrisat (öğretim birliği) kanununu medreselerin kaldırılması
153
için çıkarılmış bir kanun olarak düşünmeğe başlamıştır. İnönü'nün ifadesi ile "tutulan yoldan
din narnma endişe edenler" haklı çıkmıştır."
4. Tevhid-i Tedrisat Kanunu Din Eğitimi ve Öğretimine Neler Getirdi;
Uygulama Nasıl Oldu?
a Maarif V ekaJetine Bağlanması Gereken Medreseler "asker kaçaldanyla dolu" iddia
sıyla kapatıldı
Tevhid-i Tedrisat Kanununun -teorik olarak- din eğitimi ve. öğretimine getirisi çok,
götürüsü yoktur. Ç~ söz konusu kanun ~edreseler dıTh.il herhangi bir öğretim ~unu
kapatmadığı gibi ilave olarak ilahiyat Fakültesinin ve İmam ve Hatip Mekteplerinin açılmasım sağlamıştır~ Kanun halen yürürlükte olduğuna ve bir "İnk:ılap Kanunu" olarak anayasa ile
koruma altına alındığına göre* hükümleri bugün de aynen geçerlidir. Ancak kanunun uygu
lanması ilk günden itibaren bir hayli farklı olmuştur. Çünkü kanun yürürlüğe girdikten iki gün
sonra (8 Mart 1924 günü) Maarif Vekilliği görevine getirilen Vasıf (Çmar)** derhal ilk iki
madde gereği bütün mektepleri kendi V ekaJetine bağlama çalışmalarım başlatmıştır. Fakat yine 2. madde gereği Bakanlığa bağlanması gerekirken, kanunun yürürlüğe girmesinden bir haf
ta sonra ll Mart günü toplam sayılan 465 veya 600 civarında olan ve 16 bin yahut 18 bin öğ- .
rencisi bulunan medreselerin tamamını k~patmıştır.
Vasıfın bu kararıyla Medreseler ilk teşkilatlı medrese olan ve Büyük Selçuklular zama
nında 1067'de öğretime başlayan el-Medarisü'n-Nizamiye'nin tarihini esas alırsak, 857 yıl
sonra tarihe intikal ettirilmiş oluyordu.
Vasıfın medreselenkapatına karanndan sonra, yaptığı işten duyduğu sevinci ifade sa
dedinde şu sözü sarf ettiği nakledilmiştir:
"Onaltıbin asker kaçağının ocağını söndürdüm. Bundan duyduğum zevk, Milli Mücade
lenin o heyecanlı devirlerinde duyduğum en yüksek zevklerden daha büyüktü."
Tabii Vasıfm medreseleri kapatınasım ve arkasından söylediği sözü takdir edenler ol
duğu kadar tepki gösterenler de olmuştur. Bolu Mebusu Falih Rıfkı, Vasıfm medreseleri ka
patınasım bir "kahramanlık" olarak nitelendirip takdirlerini belirtirken, Antalya Mebusu Rasih
Kaplan da şiddetle tepki göstermiş ve eleştirmiştir.
Maarif V ekili V asıf ise, yaptığı işi savunmak ve doğruluğunu kabul ettirebilmek ama
cıyla açıklamalar yapmak zorunda kalmış, vilayetlere genelgeler göndermiştir.
Peki, Vasıfın iddia ettiği gibi medrese talebelen gerçekten asker kaçağı mı idi? ... Soru
ya cevaben önce şu açıklamayı yapalım.
Rasillullah döneminden başlayarak bütün İslam tarihi boyunca İslam ülkelerinde ve ta
bii Osman4 Devleti döneniinde bir ayetin hükmü gereğince medrese öğrencileri askerlikten
muaf tutulmuştur. Buna rağmen medreseler gerektiği zaman öğretime ara verebiliyor ve öğ
renciler de askete gidebiliyordu. Bu konuda bilinen ve belgeleri olan çokça örnek mevcuttur.
Bütün bunlara rağmen, Maarif Vekili medrese talebelerinin tamamını "asker kaçağı" olarak
nitelendirilebilmiş ve onların ocaklannın söndürülmesi ile iftihar edebilm.iştir.
Bu durumda denilebilir ·ki; din eğitimi ve öğretiminin ilk hukuki temeli olan Tevhid-i
Tedrisat Kanunu aym zamanda ilk defa gayr-i hukuki bir uygulamaya mesnet olarak kulla
rulmıştır. Açıkça bellidir ki medreseyi kapatan kanun değil, MaarifVekilidir. Yani medreseler
hukuken açık ama fiilen kapalıdır. ·
154
Burada şu soru akla gelebilir: Mademki medreseler hukuk.en açıktır, öyle ise fiilen öğretiine başlatılınalan için yeniden bir çalışma, bir gayret içerisine girilmeli mi? Bu soruya da
"hayır" cevabını veririz. Çünkü köprünün altından çok sular akm.ış; şartlar çok değişmiştir. Artık buna ihtiyaç yoktur. Dünün medresesinin yerini bugünün İmam-Hatip Liseleri ile İlabi
yat Fakülteleri almıştır. Zaten medreselerin kapatıldığı tarihten itibaren tekrar açılınııSı husu
sunda -18 Eylül1924'te Rize Müftüsü Mehmet Hulusi Efendinin Mustafa Kemal'e verdiği bir dilekçe dışında- zamanımıza kadar ciddi bir teşebbüs de olmamıştır.
b. İmam ve Hatip Mektepleri ve İlabiyat Fakültesi açıldı ve öğrencisizlik(!) gerekçesiyle
tekrar kapatıldılar
-· İmam ve Hatip Mektepleri
Medreseler kapatıldıktan sonra, kanunun 4. maddesinin. funir hükmü gereği Maarif Ve
kaletine (Milli Eğitim Bakanlığına) bağlı ve öğretim süresi 4 yıl olan İmam ve Hatip Mektep
leri açılmağa başlanriııştır. Ancak bu mektepler ilk defa açılmış olmaktan ziyade, bir anlamda medreselerin isim ve program değiştirilmesiyle oluşturulmuştur. Şöyle ki:
MaarifVekaieti, kanunun yürürlüğe girmesinden kısa bir müddet sonra "Tevhid-i Ted
risat Hakkında Tamim"i yayınlamıştır. Tamimde; "medreselerin kapatıldığı, mevcut öğrencilerin durumlarına uygu.İı okullara yerleştirilmelerinin lüzumu" belirtilmiştir . . Aynca, medrese
müderrislt~rinin, "aranan nitelikleri haiz · olmalan halinde, mekteplerde din dersleri 'verebile
cekleri" ifade edilmiştir.
Bu arada, 4 Eylüll926'da dönemin MaarifVekili Mustafa Necati'nin* imzasını taşıyan bir tamim 1 genelge gereği; mülga (ilga edilmiş 1 kapatılmış) Daru'l-Hilafeti'l-'Aliye Medre
sesinin 4. sınıflarını tamamlayanlarla 5. ve 6. sınıftalebeleri İmam ve Hatip ~ek:tebi mezunu sayılarak kendilerine belge verilmiştir. Aynı medresenin ortaokul seviyesindeki İbtidal H_ariç
talebe.si . sınavsız olarak, İhzan (Hazırlık) sınıfı öğrencileri ise sınavla İmam ve Hatip Mekte
bine alınmışlardır. Ancak İbtidal Hariç talebesinden isteyen herkes İmam ve Hatip Mektebine alınmış olmakla birlikte, bu onların hiç sınav yapılmadan alındıklan anlamına gelınemektedii.
İmam ve Hatip Mektebi 4 yıllık olduğu için müracaatta bulunanlar bir seviye tespit sınavından geçirilmek suretiyle başarı durum.lanna göre sınıflara intibaklan yapılmıştır.
Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren üç yıl içerisinde toplam 34 veya 38 İmam ve
Hatip Mektebi açılmıştır. Bunlardan 29 tanesi, medreseden gelen öğrencilerle dört sınıfİ bir
den ·oluşturulmak suretiyle Mart 1924'te öğretime başlatılmış ancak 1923-1924 öğretim yılı başında öğretime başlaumış gibi muamele edilmiş, 4. sınıfa alınan öğrenciler 2-3 ay sonra
(Mayıs veya Haziran ayında) mezun edilmişlerdir.
Mekteplerden 5 tanesi o yaz döneminde öğrencisizlik(!) gerekçesiyle kapatılmış, 2 yeni
si açılmıştır. Ertesi sene aynı gerekçeyle 8 tanesi kapatılmış 2 yenisi açılmıştır. Bir sonraki sene sonunda ise İstanbul ve Kütahya İmam ve Hatip Mek:teplerinin dışında hepsi kapatılmış
tır. Nihayet bu iki okul da 1929-1930 öğretim yılı akabinde resmen, 1931-1932 öğretim yılı
sonunda ise fiilen kapatılarak tarihe mal edilmişlerdir.
Bu mekteplerin kapatılmasının gerekçeleri hep aynı; öğrencisizlik!. .. Halbuki biz, en sona kalan Kütahya ve İstanbul İmam ve Hatip Mektepleri üzerinde yaptığımız araştırmalarla
155
öğrencisizlik değil o dönemin şartianna göre yeterince, -hatta Kütahya' da orta mektep talebe
sine göre her yıl çok daha fazla- öğrencinin mevcudiyetini resmi belgeler ışığında tespit ettik.
- Dfuu'l-Fünün ilahiyat Fakültesi
. Önce müderrislik, sonra da İstanbul İmam ve Hatip Mektebinde hocalık yapmış olan
Tahirü'l-Mevlevi'nin verdiği bilgiye göre; kapatılan medreselerden, Medresetü'l-Kuzat 1 Kudat talebesi Hukuk Mektebine (Hukuk Fakültesine) nakledilmiştir. Medresetü'l-İrşad ile
Dfuu'l-Hilafeti'l-Aliye medresesinin Salın (ili/yüksek) kısmı talebesi ise, Daru'l-Fünün'a {İlahiyat Fakültesine) alınmışlardır. Bu şekilde alınan 400 öğrenci ile ilahiyat Fakültesi 1924-
1925 öğretim yılında öğretime başlatılmıştır. ·
Ancak -aşağıda anlatılacağı gibi- alınan bazı ö~emlerle Fakülte öğrencisinin her· yıla
zalması sağlanmıştır. Nihayet 1933'te Dfuıı'l-Fünün'da İstanbul Üniversitesi adıyla yeniden
düzenleme yapıldığı sırada öğrenci sayısı 20'ye düşmüş ve İmam ve Hatip Mektepleri gibi bu
Fakülte de öğrencisizlik(!) gerekçesiyle kapatılmıştır.
-İmam ve Hatip Mektepleri ile ilahiyat Fakültesinin öğrencisiz bırakılması için alınan
önlemler
Bir an için İmam ve Hatip Mektepleri ile İlahiyat . Fakültesinin -iddia edildiği gibi
gerçekten öğrencisiz kaldıklarını ve bu gerekçe ile kapatıldıklarını kabul edelim .. Peki neden
öğrencisiz kaldılar? Bu sorunun cevabı maalesef pek araştırılmamıştır. Oysa İmam ve Hatip
Mektepleri ile ilahiyat Fakültesi açılmıştır ama gelişmemesi ve kendiliğinden kapanır vaziye
te gelmesi için de ne lazımsa yapılmıştır. Her iki dini öğretim kurumunun öğrencisiz kalarak
kendiliğinden kapanır vaziyete gelebilmesi için ·aıınan önlemleri ve uygulanan yöntemlerini
şu şekilde sıralayabiliriz:
* Osmanlı Devletinin son dÖneminde uygulanan Mekteb-i İbtidai {İlkokul) programla
nnda Elif-Ba ve Ecza-yı Şerife, Kur'an-ı Kerim ve Malumat-ı Dini ye, Musahabat-ı Ahllliyye
gibi dersler mevcuttu. 1922 yılında erkek ve kız Sultanilerinin birinci devresinde Kur'an-ı Ke
rim, Siyer ve Malfunat-ı Diniye, Arapça, Farsça, ikinci devrelerinde (Liselerde) Akait ve Fı
kıh, Arapça, Farsça, 1922'deki kız ve erkek İdadilerinde Kur'an-ı Kerim, Ulfun-ı Diniye, A
rapça, Farsça, Orta Mektep progr3miarın~ Din Dersleri ile Arapça, Farsça, Terbiye gibi ders
ler okutulmakta idi.
Cumhuriyetin ilanını takip eden dönemde; önce liselerin (1924), sonra ortaokulların
(1927) programları arasından dini içerikli bütün dersler çıkarılmıştır. 1927'de ilkokul progra
mında sadece Din Bilgisi dersi bırakılmıştır. Daha sonra yapılan bir düzenleme ile ilkokulla
rm programından da (1929) Din Bilgisi dersi çıkarılmıştır. 1931 yılında ise liselerin program
ları arasındaki Arapça ve Farsça dersleri çıkarılmıştır.
Cumhuriyet öncesinde Daru'l-Mnallim]n-i İbtidai (İlköğretmen Okulu) programları ara
sında Kur'an-ı .Kerim ve.Tecvid, İbadat ve Siret-i Nebeviyye gibi dersler var iken, 1924'te
yapılan ·düzenleme esnasında Din Dersleri adlı bir dersin dışında ders bırakı~amıştır. Bu ders
de 1931 yılında yapılan yeni bir program değişikliğinde devre dışı bırakılmıştır.
Böyleiikıe ilahiyat Fakültesi mezunlarının Milli Eğitim Bakanlığında görev yapabile
cekleri bir alan bırakılmamıştır. ilahiyat Fakültesinde hocalık yapanlardan Mehmet Ali Ayni de kendisi ile yapılan bir mülakatta bu durumu kastederek "Fakültenin mezunlarına parlak bir
istikbal vaat etmemesinden" bahsetmektedir.
156
* İmam ve Hatip Mektepleri açılıp kısa zamanda kapatıldıklan için İlah.iyat Fakültesi
mezunlan için bu mekteplerde öğretmenlik yapma imkarn bırakılmamıştır.
* 1927 yılında Şfuay-ı Devlet (DanıŞtay) karanyla din görevliliği devlet memuriyetİn
den çıkarıldığı için Diyanet İşleri Başkanlığı tarafindan İlah.iyat Fakültesi ve İmam ve Hatip
Mekteplerinden mezun olanlara maaşlı görev verilememiştir. Ayrıca, bazı kesimlerce din gö
revliliği sülli ve bayağı bir meslek şeklinde tanıtılarak aşağılanmış, bu mekteplerin mensupla
n sosyal baskı altında tutulmuştur.
Bu konuda Karaman tarafindan yapılan bir değerlendirme şöyledir: " ... Cumhuriyetin i
lamndan sonra din eğitimi ve öğretimi ile dini faaliyetlere karşı genellikle menfi bir tavır takı
nılmış, dindarları yıldırma, halkı dinden soğutma ve uzaklaştırma politikası izlenmiştir. Muh
temelen bu yüzden İmam ve Hatip Mektepleri öğrencisiz kalarak kapanmışlardır. Çünkü kim
se eviadını dilenci olacak diye bu mekteplere göndermek istememiştir. Evet, dilenci olacak
diye ... Çünkü o günlerde camiierin vakıflan gasp edilmiş, Haderne-i Hayratça ise yavan ek
rneğe yetmeyecek bir maaş verilmiştir. Din hizmetlerini hakkıyla yürütmek isteyen cami gö
revlisinin ikinci bir meslek icrası mümkün olmadığı için bu zevat geçimlerini :titre, zekat vb.
ile yani sadaka ile sağlar duruma düşmüşlerdir."
* Daru'l-Fünfin'un diğer fakültelerinin mezunlan isterler ve şartlan tamamlayarak başa
rılı olurlarsa onlara "Mezuniyet RuGsu" (Doktora) verilirken, İlah.iyat Fakültesi mezunlanna
bu imkan verilmemiştir.
* "Tasarruf Tedbirleri" gerekçesiyle Maarif Vekili hem İlah.iyat Fakültesinin ve hem
İmam ve Hatip Mekteplerinin ödeneklerini kesmiştir. Fakültenin daha açılış yılından itibareri
öğrencilere yemek dahi verilmemiştir.
* Bazı yazarların ve medrese kökenli din görevlilerinden bir kısmının konuya olumsuz
bakış ve yaklaşımlan da bu kuıUmıann kapatılmasına zemin hazırlamıştır .
. :ı: Birtakım bahanelerle hocalar görevden alınmıştır.
Bu tespitleri verdikten sonra akla şu soru gelmektedir: Acaba bu kadar engelleyici ted
birlere ve olumsuzluklara rağmen bir eğitim ve öğretim kurumu ne kadar ayakta kalabilirdi? ..
Başka herhangi bir eğitim kurumu olsa idi ayakta kalması mümkün değildi ama İmam ve Ha
tip Mektepleri ile ilahiyat Fakültesi ayakta kalmıştır. Ama buna rağmen söz konusu dini eğitim kurumlannın kapılarına kilit vurmak isteyen irade bunda da gecikmemiş ve onları tarihe
mal etmiştir. Çünkü, -Hilmi Ziya Ülken'in ifadesiyle-laik devlet din işlerine . kanşmış ve bu
dini kurumlan kapatmıştır.
Artık bundan sonraki yıllarda -çok partili döneme geçilineeye kadar- Türkiye Cumhuri
yeti eğitim sisteminde ne bir dini eğitim yaptıran okul kalmış ve ne de okul programlannda
dini nitelikli bir ders ... Din eğitimi ve öğretimi açısından tam bir fetret devri başlamıştır.
c. 1930'lu ve 1940'lı yıllarda din eğitimi ve öğretimi alanında uygulanan yasaklar ve
dini hayatta gelinen trajik durum
1930'lu yıllardan itibaren dönemin tek ve iktidar Partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi
(CHP) yıllarca dini konulan gündeme getirmemiştir. Bu zaman zarfmda din eğitimi ve öğre
ti.ınj alanında ve dini hayatta tam ve tavizsiz bir yasaklı dönem yaşanmıştır. Uygulanan bazı
yasaklar ve yasakların ortaya çıkardığı durumla ilgili birkaç örnek:
157
*Din diline müdahale edilmek suretiyle Ezan, Kamet, Salat ü Selam ve Tekbir Türkçe
leştirilmiş ve 1932-1950 arasında 18 yıl boyunca Türkçe okutulmuştur. Aynca Türkçe ibadet
denemeleri yaptınlmıştır. Ezanı Türkçe okumayanların Türk Ceza Kanununun 526. maddesi-
ne göre cezalandınlacakları ifade edilmiştir.
* 1946 yılında ilkokullara yeniden Din Bilgisi dersi konulması gündeme getirildiğinde,
biri; gençliğin anaya-babaya itaatsizliği gibi bir ahlaki, diğeri; komünizm tehlikesine karşı bir
korunma ·tedbiri olmak üzere iki gerekçe ileri sürülmüştü. Konu ile ilgili dönemin Başbakanı
Recep Peker* TBMM'nde yaptığı konuşmada: "Modem insanın dini-İslfur.ıi bir ahlak yerine
ilmi ve insani düşüncelerde mesafe almış milletierin ahlakını örnek alması gerektiğini" ifade
ettikten sonra sözlerine şöyle devam etmiştir: " .. . Komün.i..znı denen içtimai zehirden bünyeyi
korumak için, onun yanında yavaş yavaş genişleyecek bir şeriat hayatının ikamesi ihtimalini
bir tedbir diye düşünmek, aşağı-yukarı bir öldürücü zehirin laakal onun kadar öldürücü olan
başka bir zehirle tedavi edileceğini zannetmekten ibarettir." Bu ifadeden açıkça anlaşılan o ki; o dönemde Başbakanlık koltuğunda oturan Zata göre; komünizm nasıl bir zehir ise din de en
az onun kadar bir başka zebirdir. Böyle bir zihniyete sahip Başbakanın döneminde din eğitimi
ve öğretimi ve dini hayat adına ne beklenir? Zaten bu teklif ve teşebbüsten sonuç alınamamış
tır.
* Kur'an-ı Kerim dahil d.inl nitelikli herhangi bir kitap ve mecmuanın yayını yasaklan
mıştır. Her şeye rağmen yapılan yayınlar da derhal toplatılmıştır.
* Kur'an-ı Kerim okutan ve okuyaniara baskılar ve baskınlar yapılmak suretiyle "cürın
ü meşhut" halinde ellerinpe Kur'an olduğu halde.Polis veya Jandarma karakollarına götürül
müşler oradan da mahkemelere sevk edilmişlerdir.
*Dini hayata ve dindarlara çeşitli bahanelerle baskılar uygulanmıştır.
* Ders kitaplarının mü.fredat programına müdahalelerde bulunWm.uş, konular içerisinde
Allah'ın varlığını ve birliğini çağrıştıracak ifadeler bile çıkarılmaya çalışılmıştır. Mesela, Lise
Tarih kitaplarının baş tarafına ilave edilen 8 sayfalık ekte; "Tabiatın, hem kanunların sahibi
hem tabii olduğu, bütün varlıkların tabiata dahil olduğu, tabiatın dışında ve üzerindeki bütün
mefhumların insan tarafından uydUruımuş şeyler oldukları" yazılmıştır.
* Neticede :.yukarıda da ifade edildiği gibi- ülkede mihraba geçip namaz kıldıracak, ö
len insanların tekfin ve defin işleıİılerini yapabilecek din görevlileri kalmamıştır.
* Bütün bunların J?.eticesinde oluşan boşluktan istifadeyle batıl inançlar ve tarikatlar or
taya çıkİnış ve halkın inançlarını ifsat etmeye başlamışlardır.
C. YENİDEN DİN EGiTiMiNE DÖNÜŞ, HUKUKi DAYANAKLARI VE UYGU
LAMABiÇİMİ
Din eğitimi ve öğre~ ve d.inl hayat konusunda verdiğimiz örnekler ve benzeri olum
suzluklar yaşanırken 1946 yılında ilk defa çok partili siyasi genel seçimler yapılmıştır. Seçim-' ler esnasında uygulanan "açık oy - gizli tasnif' yöntemiyle CHP kendisini y,eniden iktidara
getirmiş olsa da bir hayli sarsılmıştı. Yıllardan beri din eğitimi ve öğretimine koyduğu yasağı,
dini hayata ve dindarlara uyguladığı baskıyı aynı şiddette sürdürmesi h.?linde bir sonraki se
çim döneminde iktidarda kalamayacağını anlamıştı. Bunun üzerine 1947 yılında topladığı 7.
Kw;ultayda dini konuları da gündemine almak durumunda kalmışt_ır. Kurultay esnasında kur
duğu alt komisyonun hazırladığı raporda; bir ilahiyat Fakültesi ile din görevlisi yetiştirecek
158
okullann açılması, ilkokullara Din Bilgisi derslerinin konulması, Diyanet İşleri Başkanlığına biraz ilgi gö~terilmesi ve yıllarca yasakladığı Hacca gidişe izin verilmesi gibi tavsiye niteli
ğinde kararlar vardı. ·
İktidar Partisi bunları uygulamaya koymak zorunda kaldı ama nasıl ve hangi şartlada? ..
Şimdi konumuz gereği İmam-Hatip Okulları/Liseleri, yüksek din eğitimi ve öğretimi ile okul
programianna yeniden konulan Din Bilgisi dersleri ile ilgili başlangıç uygulamasma ve son
raki gelişmelere bir göz atalım. .
ı. İmam-Hatip Yetiştirme Kurslan ile İmam-Hatip Okullannın Açılışı, Hukuki Daya
naklan ve Gelişmeler
a. İmam ve Hatip Yetiştirme Kurslannın açılışı
Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) 7. Kurultaymda kurulan komisyonun tavsiye kararla
n arasmda din görevlisi yetiştirmek amacıyla okullar açılması teklifi vardı. Teklif, ı948'de
görüşüldü ve benimsendi. Ancak son anda yapılan müdahalelerle "okul" değil "kurs" açılma
sma karar verildi. ı5 Ocak ı949'dan itibaren ıo aylık İmam-Hatip Yetiştirme Kurslan açılmaya başlandı. Ancak kurslarm ı O aylık değil, 5 ay olarak gerçekleştirildiğini belirtenler de
vardır.
Askerliğini yapmış ve en az ortaokul mezunu olaniann alınacağı kararlaştırılan ve ı959
yılına kadar sayılan 50'yi bulan ve zar-zor hayatiyetlerini sürdürebilen bu kurslar verimsiz ve
başarısız olmuştur. Ç~ o dönemde ortaokul mezunu bir. kimsenin böyle bir kursa devam
edip, devletin maaş vermediği bir göreve talip olması çok zordu. Nitekim Haderne-i Hayrat ta
rafından ödenen sembolik ücretlerle din görevliliği vazifesini ifa eden üstelik çoğunluğu yaşlı
olan zatlann dışında kurslara pek ilgi olmadığı gibi verimli de olmamıştır.
b. İmam-lfatip Okullannın açılışı ve "12 Mart Muhtırası" dönemine kadar görülen ge
lişmeler
İmam-Hatip Okullannın yeniden Türk eğitim sisteminin içerisinde yer alabilmesi için
2ı yıllık bir bekleme zamanı olmuştur. ı949 yılında açılan İmam ve Hatip Yetiştirme Kursla
nnın verimsizliğini gören ve halk tarafindan gelen ısrarlı istekleri ve baskıları dikkate alan
dönemin iktidar partisi olan Demokrat Parti (DP), ı95ı yılmda Tevhid-i Tedrisat Kanununun
4. m~ddesine yeniden işlerlik kazandırarak din görevlileri yetiştinnek üzere okullar açmaya
karar vermiştir. 13 Ekim ı95ı tarih ve 60ı s~yılı Müdürler Komisyonu kararı dönemin Milli
Eğitim Bakanı Tevfik İleri* tarafindan 17 Eıdm 195ı tarihinde onaylanarak yürürlüğe konul
muştur. Kararla 7 ilimizde 5 yıllık ilkokula dayalı 4 yıllık ve adı "İmam-Hatip Okulu" olarak
belirlenen okullar açılmıştır. Ortaokul seviyesindeki bu okullann ilk mezunlannı vermeleri
üzerine ı955-1956'da 3 yıllık lise kısmı da açılmış ve 4+3=7 yıllık bir okul olmuştur. Lise
kısmından ilk mezunlarını 1957-1958 öğretim yılı sonunda vermiştir.
İmam-Hatip Ok:ul!annm (İHO) açılışı Türkiye'deki din eğitimi ve öğretimi için çok ö
nemli bir dönüm noktasını oluşturduğu gibi aynı zamanda o günden itibaren bitmek-tükenmek
bilmeyen bir tartışmanın da başlangıcını oluşturmuştur.
ı59
İlk açılışlarından sonra 1960 ihtilali dönemine kadar İHO sayısı 19'u buldu. 7 tane de
ihtilal sonrası kurulan hükümetler döneminin Milli Eğitim Bakanlanndan Şevket Raşit
Hatiboğlu ** imzasıyla 1962-19~3 öğretim yılında açıldı ve sayı 26 oldu.
1965'te Süleyman Demirel'in Başbakanlığında kurulan Adalet Partisi (AP) hükümetleri
döneminde ise 46 yeni okul açılarak ı2 Mart ı971 Muhtırası dönemine kadar İHO sayısı 72'ye ulaştı.***
c. 12 Mart Muhtırası, İmam-Hatip Okulu İdare Yönetmeliği ve ilk hukuk dışı uygula-
mal ar
.Yakın tarihimize "12 .Mart ı971 Muhtırası" olarak geçen ve dönemin sivil 1 siyasi hü
kümetine askerler tarafindan verilen "muhtıra" sonrasında Demirel hükümeti istifa etmiştir.
Bu dönemde Nihat Erim'in peşpeşe kurduğu iki hükümet 22 Mayıs ı972 tarihlne kadar göre
ve devam etmiştir. Erim hükümetlerinin Milli Eğitim Bakanlığını İsmail Arar'ın yaptığı dö
nemde* İmam-Hatip Okulu İdare Yönetmeliği hazırlanmış ve uygulamaya konulmuştur.
Yönetmeliğin ı. maddesinde İmam-Hatip Okullarının amaçl~ şu şekilde belirlenmiştir:
"Laik öğretim sistemimiz içinde, Milli Eğitim Bakanlığının hizmetleri arasında ayn bir
meslek okulu niteliğinde, 3 Mart 1924 gün ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanununun 4.
maddesi gereğince kurulmuş olan İmam-Hatip Okulunun amaçları; 22.6.1965 tari..l:ı ve 633 sa
yılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunun 22. maddesi hüküm
lerine göre, özellikle imamlık ve hatiplik, Kur'an Kursu öğr~ticiliği gerektiğinde müftülük,
vaizlik ve benzeri görevleri yapmak üzere orta öğrenim görmüş din görevlileri yetiştirmektir."
Yönetmeliğin bu maddesinden açıkça anlaşİldığı gibi İmam-Hatip Okulları öğrencilerini muhtelif dini görevleri ifa etmek üzere mesleğe hazırlayacaktı.
Yönetmeliğin; "Eğitim ve Öğretim Esasları" ile ilgili 4. maddesinde ise: "İmam-Hatip
Okulu, ortaokul üzerine 4 yıllık öğrenim veren bir meslek okuludur. Okul, öğrencilerini hem
mesleğe, hem de kendi alanlarıncia yüksek öğrenime hazırlar," ifadesine yer verilmiştir.
Okulların önceden 4 yıl olan orta kısımları "İmam-Hatip Ortaokulu" adıyla 3 yıla indi
riimiş ve isminden başka bu okul ve programı ile hiçbir ilgisi bırakılmamıştır. Çünkü ders
programı arasında diğer ortaokullarda okutulmakta olan Din Bilgisi dersinin dışında diııl her
hangi bir ders kalmamıştır. Ayrıca nakledilen "İmam-Hatip Okulu, ortaokul üzerine 4 yıllık öğrenim veren bir meslek okuludur" ifadesinden de anlaşılacağı gibi, lise kısmının süresi 4 yıl
olarak belirlenmiştir. Bu arada yeni İHO açılmamış ve okul sayısı dondurulmuştur. Neticede
İmam-Hatip Orta Okulunun sayısı 72 olarak devam ederken, son yıllarda açılanların lise kı
sımlarının açılışına izin verilmediğinden bu seviyede eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdüren
okul sayısı 42'ye düşmüştür.
Yine aynı madded~ki ifadeye göre İmam-Hatip Okulları. -bütün mesleki ve teknik okul
lar gibi- hem ıpesleğe ve hem de kendi alanındaki yüksek öğrenime eleman hazırlayacak şe
kilde programlanmıştır. O dönemde İHO mezunlaiının kendi alanında yüksek öğrenim yapa
bildikleri t~k yer ise Yüksek İslam Enstitüleri idi.
Keza; aynı yönetmeliğin, öğrenci kayıt kabul şartları ile ilgili ı ı 7 .. maddesinin (d) fıkra
sı ile "Erkek olmak" şartı konulmuştu. Bu şarta göre o yıllarda az sayıdaki İHO'nda mevcut
kız öğrencilerin kayıtları silinmemiş olsa da yeni kayıtların yapılması engellenmiş oluyordu.
Ancak bu durum anayasa ve yasalardaki "eğitimde firsat eşitliği ilkesi"ne ters düşmüştü. Ni-
160
· telcim bir hukukçu velinin konuyu Danıştay'a götürmesi sonucu 1976 yılında bu fıkra iptal e
dilmiş ve o tarihten sonra kız öğrenciler de yeniden İliO'na kayıt yaptırmaya başlamışlardır.
d. Milli Eğitim Temel Kanun~ meslek okullarının "Meslek Lisesi"ne çevrilmesi ve me
zunlarına üniversite kapısının açılması
1973 yılında Naim Talu'nun kurduğu hükümet döneminde Meslek Okullarının adları
"Lise"ye çevrilmiş ve Milli Eğitim Temel Kanunu yürürlüğe konmuştur. Bu gelişmenin evve
liyatı vardır. Kısaca özetlersek:
Meslek okullarının adının "Lise"ye çevrilmesi için ilk teklif, 1970 yılında toplanan Vill. Milli Eğitim Şfuasında gündeme gelmiş ancak sonuçlandırılanıamıştır. Ferit Melen Hükümeti
döneminde ise, Yüksek Planlama Kurulunca "Milli Eğitim Reformu Stratejisi" hakkında bir
kararname hazırlanmış ve 5.10.1972 tarihinde Bakanlar Kurulunca onaylanmıştır. Karama
menin "Giriş" kısmında; hükümet programında da öngörülmüş olan Milli Eğitim Temel Ka
nunu tasarısının kısa zamanda sonuçlandınlarale Yüce Meclise (TBMM'ne) sunulacağından
bahsedilmiştir. Karamamenin; Orta öğretim kurumlarının adları başlıklı kısmında yer alan şu
ifadeler dikkat çekicidir:
"Yüksek öğretime hazırlama yalnız bir okulun tekelinde bulunmadığına, imkan ve şart
ları elverişli her orta öğretim kurumunda yüksek öğretime ve hem mesleğe hem de yüksek öğ
retime hazırlayan programlar düzenlenebileceğine göre, her çeşit orta öğretim kurumuna "Li:se" adı verilecektir. Belli bir programa ağırlık veren okullara bu programın adı da eklenecek
tir: Lise, Teknik Lise, Meslek Lisesi, Tarım Lisesi gibi."
Bu tür gelişmeler devam ederken Milli Eğitim Temel Kanunu tasarısı hazırlanmış ve
gerekli hazırlıklar yapılmıştır. Ancak kanun, daha sonra kurulan Naim Talu Hükümeti döne
minde TBMM'nden geçirilerek 1739 sayılı kanun haline getirilmiş ve yürürlüğe konulmuştur.
Kanunun 29. maddesinde mesleki ve teknik okulların adlarının "Lise"ye çevrildi ği ifade e
dilmiştir. 3 1. maddesi ile "Yükseköğretime Geçiş" şu şekilde belirlenmiştir:
"Ortaöğretimin yükseköğretime veya hem mesleğe, hem de yükseköğretime ha.ıırlayan
programlarını bitiren öğrencilere yetiştirildikleri yönde Üniversitelere, Akademilere ve yük
sek okullara girmek için aday olma hakkı tanınır."
"Hangi Fakülte, Akademi ve Yüksek Okullara hangi prograrnları bitirenlerin nasıl gire
cekleri ilgili kurumlarca kararlaştırılır. Giriş şartlarının tespitinde ve uygulamada Milli Eğitim
Bakanlığı ile ilgili kurumlar arasında işbirliği yapılır."
"Giriş, ya yalnızca diplamadaki derecelere ve notlara göre, ya merkezi müsabaka i?ıti
hanları sistemi ile ya da kurum tarafından ıriÜnferit olarak düzenlenir."
Kanunun 32. maddesinde ise, "İmam-Hatip Liseleri" başlığı altında bu okullar şu şekil
de tanımlanmıştır:
"İmam-Hatip Liseleri, İmamlık, hatiplik ve Kur'an Kursu öğreticiliği gibi din1 hizmet
lerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere Milli Eğitim Bakanlığınca açı
lan ortaöğretim siste~ içinde hem mesleğe, hem yüksek öğrenime hazırlayıcı programlar uy
gulayan öğretim kurumları dır."
. Milli Eğitim Temel Kanununun yürürlüğe girmesi imam-Hatip Liseleri (İHL) açısından iki önemli sonucu ortaya çıkarmıştır:
161
Birincisi; Tevhid-i Tedrisat Kanunundan sonra bu okullar için ikinci bir hukuki dayanak
oluşmuştur.
İkincisi; diğer bütün mesleki ve teknik okullarla birlikte İmam-Hatip Okulları da "Li
se"ye dönüştürülmek suretiyle, Yüksek İslam Enstitülerinin yanında üniversitelere giriş kapısı
da aralanmıştır. Aralanan bu kapıdan iHL çıkışlı gençler artık üniversitelerin bütün fakültele
rine veya bölümlerine değilse bile, Liseterin Edebiyat Kolu programlarını uyguladıkları için bu kol mezunlarının girebildikleri fakültelere ve bölümlerine girme hal4cı elde etmişlerdir. ·
Ancak; her ne kadar okulun adı "İmam-Hatip Lisesi" olmuş ve mezunlarına Yüksek İslam Enstitüsü dışındaki diğer yüksek öğretim. kurumlarına da giriş hakkı tanınmış ise de; me
zunlar aynı yıldan itibaren söz konusu yüksek öğretim kurumlarına giremediler. Dönemin
Milli Eğitim Bakanı Ali Naili Erdem'in imzasıyla yayıillanan bir genelge ile o tarihte bu okul
larda kayıtlı öğrenciler "okul" dönemindeki haklarına göre muamele gördüler ve sadece Yük-
. sek İslam Enstitülerine girmeye qevam ettiler . .Al;ıcak 1973'te "İmam-Hatip Lisesi" olarak I.
sınıfa kayıt yaptıran öğrenciler mezun olup "Lise ve İmam-Hatip Lisesi. diploması" aldıktan
sonra (1976-1977 öğretim yılında) üniversitelere girmeye başladılar.
e. 197 4-1980 yılları arasmda iHL' de görülen gelişmeler
1974'ten 1980 yılına kadar ikisi Bülent Ecevit, üçü de Süleyman Demirel tarafından toplam 5 koalisyon hükümeti kuruldıı. I. Ecevit Hükümeti döneminde İmam-Hatip Orta Okul
larının ders programları arasına "zorunlu seçmeli" Kur'an-ı Kerim ve Arapça dersleri konuldu
ve aynı zamanda daha önce ortaokul halinde bırakılan okullarm lise kısımlarının açılmasma
izin verildi. Ayrıca bu hükümetler döneminde toplam 302 yeni İHL açılarak okul sayısı 374'e
ulaştı. Yeni açılan okullardan 33'ü Ecevit, 269'u Demirel hükümetleri dönemine aittir. Bütün
bu gelişmeler sebebiyle 6 yıllık bu dönemde İHL sayısında olduğu gibi öğrenc~ sayısında da
büyük bir artış oldu. Orta ve lise kısmında 1973-1974'te toplam 34.482 olan öğrenci sayısı
1980-1981 öğretim yılına gelindiğinde 201.004'e ulaştı.
f. Meslek Liseleri mezunlimna üniversitelerin bütün bölümlerine girme hakkının tanm-
ması
1982 anayasasının yürürlüğe konulmasından sonra, önceki yıllarda hazırlaniniş ve yü
rürlükte olan bazı . kanunlar revizyona tabi tutularak yeni anayasaya uyumlu hale getirildi. Re
vizyona tabi tutulanlardan biri de 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu idi. Revizyon son
rasında 2842 sayılı olarak yayınlanan kanunun konumuzia ilgili olan 31. maddesi, yeni kanu
nun 10. maddesi ile şu şekilde değiştirilmiştir:
"Lise veya dengi okulları bitirenler, yüksek öğretim kurumlarına girmek için aday ol
maya hak kazanır."
"Hangi yüksek öğre~ kurumlarına, hangi programlaiı bitirenlerin nasıl girecekleri, gi
riş şartları Mil4 Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapılarak Yüksek Öğretim Kurulu tarafından
tespit edilir."
Revizyon esnasında İHL 'ni tanıİnlayan 32. maddedeki ifadelere dokunulmamış aynen
kalmıştır. Böylece, bir taraftan anayasanın 42. maddesinde yer alan "eğitimde fırsat eşitliği"
ilkesinin, diğer taraftan Milli Eğitim Temel Kanununun aynen naklettiğimiz maddesinin tanı
dığı haktan yararlanarak bütün mesleki ve teknik lise mezunları ile birlikte İHL mezunlarma da üniversitelerin bütün bölümlerinin kapısı açılmış oldu. Artık bu tarihten itibaren lise ve
162
meslek lisesi mezun:u olan herkes eşit şartlarda Öğrenci Seçme ve Y erleştirıne Merkezi
(ÖSYM)'nce düzenlenen üniversite giriş sınavianna katıldılar ve kazanabildikleri fakülte ve
ya bölümİerde okuma hakkı elde ettiler. ·
g. 12 Eylül ile 28 Şul;>at süreci arasında İHL'inde görülen gelişmeler
* 12 Eylül1980 askeri ihtilalinden sonra emekli Oramiral Bülent Ulusu tar~dan kuru
lup 13 Aralık 1983'e kadar devam eden ve Milli Eğitim Bakanlığını Hasan Sağlam'ın üstlen
diği hükümet döneminde yeni İHL açılmadı. Mevcutlann yansının kapatılması ile ilgili teşeb
büsler ise önlendi.
* Turgut Özal'ın 1983 ile 1989 yıllan arasında kurduğu hükümetler (I. ve ll. Özal hü
kümetleri) döneminde dört tane Milli Eğitim Bakanı görev yapmıştır. Bunlardan M. Vehbi
Dinçerler dönemine denk gelen zaman diliminde 1985-1986 öğretim yılında ilk Anadolu İ
mam-Hatip ~isesi öğretime açılmıştır. Bu okul önce Beykoz'da öğretime başlamış, sonra Kartal'a taşınmıştır. Dinçerler döneminde bir de İHL açılmıştır.
Hasan Celal Güzel'in Bakanlığı döneminde ise 7 yeni İHL açılmış ve okul sayısı 382'ye
ulaşmıştır.
*Yıldırım Akbulut'un kurduğu ve Avni Akyol'un Milli Eğitim Bakanı olduğu hükümet
döneminde yeni İHL açılmazken, İHL Müdürlüklerinin yönetim ve denetiminde İngilizce öğ
retim yaptıracak 2 Anadolu İHL'~eri açılmıştır.
* 1991 'de Mesut Yılmaz'ın ilk defa kurduğu ve Milli Eğitim Bakanlığını Avni
Akyol'un üstlendiği ANAP hükümeti döneminde; daha önce şube olarak açılmış olan 6 İHL
bağımsız müdürlük haline dönüştürülürken, İHL Müdürlüklerinin yönetim ve denetiminde 13
yeni Anadolu İHL açılmıştır.
Yine bu hükümet döneı:njnde ilk defa ortaya çıkan bir gelişme daha olmuştur. 2 yerle
şim merkezinde bulunan Çok Programlı Liselerin (ÇPL) çatısı altında İHL açılmıştır. Netice
olarak toplam İHL sayısı 388, ÇPL İHL sayısı 2 (388+2=390) ve AİHL sayısı 16 olmuştur.
* Süleyman Demirel'in kurduğu Vll. H~etin Milli Eğitim Bakanı Köksal· Toptan
zamanında daha önce Konya ve Bursa'da İHL'nin yönetim ve denetimleri altında açılmış olan
Anadolu İHL bağımsız birer okul haline getirilmiştir. Ayrıca bazı İHL müdürlüklerine bağlı yeni AİHL'ler açılmıştır. Bu dönemde toplam 15 tane Anadolu İHL açılmış oldu. Öte yandan;
1993 'te İstanbul/Kadıköy İHL bünyesinde ilk defa bir Yabancı Dil Ağırlıklı İHL açılmıştır. Neticede bu hükümet döneminde: İHL sayısı; 388 ve ÇPL İHL 2 (388+2=390)'de kalırken,
AİHL sayısı; 31 'e ula,şm.ış oldu. Yabancı Dil Ağırlıklı İHL sayısı; 1 'dir. . .~, . ..
* Taıisu Çiller tarafından kurulan koalisyon hükümetinin (I. Çiller Hükümeti) Milli
Eğitim Bakanlanndan Nevzat Ayaz'ın Bakanlığı döneminde 2 yeni İHL açılmıştır.
Bu hükümet döneminde daha önce Isparta İHL Müdürlüğünün yönetiminde ve aynı çatı
altında açılmış olan Anadolu İHL'ye müdür ataması yapılarak müstakil okul haline getirilir
ken, İstanbul-Güngören'de İngilizce, Almanca ve Fransızca şubeleri olan müstakil müdürlük
halinde bir Anadolu tHL açılmıştır. Keza; aynı dönemde bir de Ankara Tevfik İleri İHL Mü
dürlüğünün yönetiminde. Yabancı Dil Ağırlıklı İHL daha açılmıştır.
. Yine aynı dönemde (1993'te) İçel-Bozyazı'da öncelikle Hollanda'daki Türk işçi çocuk
larının okuyacaklan ve İngilizce eğitim yaptıracak bağımsız bir AİHL daha açılmıştır. Ayrıca
163
Nahit Menteşe'nin Bakanlığı döneminde 23, Nevzat Ayaz'ın Bakanlı~ döneminde 20 tane
olmak üzere İHL'nin müdürlüklerinin yönetiminde toplam 43 AİHL daha açılmıştır.
Keza; 2 tanesi Nahit Menteşe'nin, içlerinden 1 (bir)'i ÇPL AİHL olmak üzere toplam 27 tanesi de Nevzat Ayaz'ın Bakanlığı döneminde 29 yerde ÇPL İHL açılmıştır.
Bu dönemin sonunda; iH;L sayısı 390'a, ÇPL İHL sayısı ise 31 'e (390+31= 421)'e u
laşmış, AİHL sayısı 74, Yabancı Dil Ağırlıklı İHL sayısı 2 olmuştur.
* Tansu Çiller'in peş peşe kurduğu Il ve III. Hükümetler döneminde Milli Eğitim Ba
kanı Turan Tayan'dır. Bu hükümet döneminde yeni İHL açılmamıştır. Ancak 24 Aralık 1995
tarihinde yapılan siya5i genel seçimleri öncesinde (09.12.1995 tarihinde) önceki yıllarda şubeler halinde açılan İHL'lerden 71 tanesine daha müdür ataması yapılarak müstakil birer okul
haline dönüştürülmüşlerdir. İHL Müdürlüklerinin yönetim ve denetiminde 16 tane de yeni
AiHL açılmıştır. ID. Çiller hükümetinin sonunda: iHL sayısı 461, ÇPL İHL sayısı 31 (461+31=
492)olmuştur. AİHL sayısı; 90'a ulaşmış, Yabancı Dil Ağırlıklı İHL sayısı ise; 2 olarak kal
mıştır.
*Mesut Yılmaz'ın kurduğu yeni hükümet (IL Yılmaz Hükümeti) döneminde Milli Eği
tim Bakanı yine Turan Tayan'dır. Kısa süreli bu hükümet döneminde daha önce İHL müdürlüklerine bağlı olarak açılmış olan şubelerden 3 'ün~ daha müdür ataması yapılarak bağımsız
laştırılmıştır.
Bu dönemde yeni AİHL açılmamış olmakla birlikte Kayseri A. R Özdecici AİHL 'ne
müstakil müdür ataması yapılarak bağımsız bir okul haline getirilmiş ve bağımsız AİHL sayısı 7 olmuştur.
Bu dönemde toplam İHL sayısı 464'e ulaşmış, ÇPL iHL sayısı 31 (464+3ı= 495) ol
muş, AiHL 90, Yabancı Dil Ağırlıklı İHL sayısı2 olarak kalmıştır.
* Necmettin Erbakan'ın kurduğu hükümet döneminde Milli Eğitim Bakanı Mehmet
Sağlam olmuştur. Erbakan Hükümeti döneminde; yeni açılan veya daha önce şube olarak açılmış iken müstakil müdürlük haline getirilen herhangi bir İHL yoktur. Ancak, İHL Müdür
lüklerinin yönetiminde ı 7 Anadolu iHL açılmıştır. Aynca; 8 tane de ÇPL iHL açılmıştır.
1996-1997 öğretim yılı itibariyle İHL 464, ÇPL İHL 39 (464+39= 503), AİHL 107, Ya
bancı Dil Ağırlıklı İHL 2 olmak üzere tamamı 612'ye ulaşmıştır ki bu İHL'nin maksimum sa
yısıdır.
iHL sayısının maksimuma ulaştığı ı 996-ı 997 öğretim yılı itibariyle kayıtlı öğrenci sa
yısı ise; orta kısmında 318.775, lise kısmında 192.727 olmak üzere toplam 51 1.502'dir. (Bk.
Tablo 1.)
h. "28 Şubat Süreci'~ 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim kararı ve İHL'nin orta kısımlarma
yansıması
Türkiye, Erbakan Hükümeti döneminden başlayarak yeni bir döneme ghmiştir. Çünkü 28 Şubat 1997 tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu'nda (MGK) alınarak kamuoyuna a
çıklanan kararlar önce Erbakan Hükümetini sarsmıştır. Sonradan "28 Şuôat Süreci" olarak a
nılacak olan söz konusu MGK toplantısında i.rtica(!) ile ilgili ortaya konulan görüşler yıllarca
tartışma konusu olmuŞ ve bütün toplumu etkilemiştir. İlk kuruluş yillarından ben imam-Hatip Liselerinde -27 Mayıs 1960 ihtilali, 12 Mart 1971 muhtırası ve 12 Eylül 1980 ihtilali dönem-
164
lerinde görülen kısa 'süreli duraklamalar dönemi hariç- fasılasız devam eden pozitif gelişmeler, bu kararlardan sonra negatif gelişme sürecine girmiştir.
Erbakan hükümeti birinci yıiının sonlında istifa edince, 30 Haziran ı997 günü Mesut
Yılmaz'ın Başbakanlığında yeni bir koalisyon hükümeti (lll. Yılmaz Hükümeti) kurulıiıuştur . . Milli Eğitim Bakanlığını Hikmet Uluğbay üstlenmiştir. Bu hükümet döneminde, daha önce
ı3-ı7 Mayıs 1996 tarihleri arasında gerçekleştirilen ı5. Milli Eğitim Şfırasında, 5+ 3=8 yıllık
kesintili ve yönlendirmeli zorunlu eğitim teklifine karşılık, çok tartışmalı bir şekilde ve baskı
ile kabul ettirilen 8 yıllık "kesintisiz zorunlu eğitim" kararına dayanılarak hazırlanan yasa ta
sarısı TBMM'nden geçirildi ve 4306 sayılı kanun olarak yürürlüğe konuldu. Kanunun yürür
lüğe konulmasından sonra İHL'deki uygulamalar özetle şöyle olmuştur:
ı5 Eylül I 997 Pazartesi günü okullar 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim yaptırmak üzere
öğretime açıldı. İmam-Hatip Liseleri ile orta kısımları olan diğer bazı meslek liseleri orta kı
sımlarına artık yeni kayıt yapamadan öğretime başladılar. Milli Eğitim Bakanlığınca, İHL 'nin orta 2. ve 3. sınıflarına geçmiş bulunan öğrencilere öğrenimlerini bu okullarda tamamlama zo
runluluğu getirildi. Orta kısıml.arı son mezunlarını ı998-ı999 öğretim yılı sonunda verdiler
(Bk. Tablo 1.) ve tarihe mal oldular.* Mezuniyetten sonra isteyen İHI/ne, isteyen başka okul
lara kayıt yaptırarak ortaöğrenimierine devam ettiler.
Anadolu Liseleri, Anadolu Meslek Liseleri ile Anadolu İHL'ler ise son defa ı997-1998
öğretim yılında orta 1. (6.) sınıfa kayıt yaptılar ve son mezunlarını 1999-2000 yıl sonunda
verdiler.** AİHL orta kısmından son mezunlarını verirken bir başanya imza attılar. 2000-
200 ı öğretim yılı için yapılan Anadolu Liselerine Giriş Sınavında bir öğrenci ı 00 sorudan
99'unu doğru cevaplayarak 990 puanla Türkiye ı.si oldü. *** Bir başka öğrenci ise aynı sı
navda Türkiye 2.si oldu.**** .AlliL'lerin orta kısımları böylesine muhteşem bir başarı ile ve
da ederek Türk eğitim sisteminden çekildiler. Buradan mezun olanlardan da isteyen lise kıs
mına devam ederken, arzu edenler de başka okullara geçiş yaptılar.
ı. İHL lise kısmına uygulanan yasaklar ve meslek lisesi mezunlarının üniversiteye girişinin engellenmesi
ı998'den itibaren meslek liseleri öğrencileri ile İHL'nin lise kısmında öğrenim gören
öğrençilerin üniversitelere girişlerini engellemek amacıyla hukuk dışı uygulamalara girişiimiş
başka (düz) liselere geçişleri yönergelerle, okullara gönderilen talimatlar la engellenm.i.ştir.
İHL' den tasdiknamesini alarak müracaat eden öğrencileri her türlü riski göze alarak kendi o
kul una kabul eden liselerin yöneticileri ise soruşturmaya tabi tutularak cezalandınldılar. Hatta
bir kısmının müdürlük görevine son verildiğine dair basında haberler bile çıkmıştır.
1997-ı998 öğretim yılı sonunda İmam-Hatip Liseleri mezup verememişlerdir. Çünkü, ı995-ı996 öğretim yılından itibaren 9. (Lise 1.) sınıflardan başlayarak 4 yıllık İmam-Hatip
Lisesini kademeli olarak 3 yılda bitirme imkanı veren Ders Geçme ve Kredili Sistemden tek
rar 4 yıllık Sınıf Geçme Sistemine geçilmiştir. ı997-ı998 öğretim yılı sonunda Sınıf Geçme
Sistemi 4. yılını doldurmadığından bu öğretim yılı sonunda okullar mezun verememi.ştir. Ancak önceki yıllardan (Kredili Sistemden) beklemeli olan çok az sayıda öğrenci mezun olmuş
tur.
· Buna karşılık; ı998-ı999 öğretim yılından itibaren ise İHL'nin Hazırlık Sınıfı+ 3 yıllık
bir okul haline getirilmesi ise, bu sefer de bu öğretim yılı sonunda okulların hem ı ı. ve hem
ı65
de 12. sınıflannın mezun olabilmelerine imkan tanınmıştır. Böylelilde bir evvelki yıl mezun
vererneyen İHL, 1998-1999 öğretim yılı sonunda iki dönemini birden (çifte) mezun etmiştir.
İHL 1997-1998'de mezun. verememiş olmalarına karşılık 1998-1999'da çifte mezuı;ı
vermiştir ama aynı yıl (1998'de) bu okullardan düz liselere geçişin engellenmesi yanında bir.
de Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) ile Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM)'nce
meslek liseleri mezunlarının üniversiteye girişlerini engelleyici karar alınmıştır. Anayasa ve
yasaların açık hükümlerine rağmen 1999 yılından itibaren bütün mesleki ve teknik lise me
zunları ile birlikte İHL mezunları kendi ilgi alanları dışındaki yüksek öğretim programiarına
giremez olmuşlardır. Şöyle ki;
Anayasanın 42. maddesinde ''Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.
Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir," denilmektedir. Anayasanın
kastettiği kanun olan Milli Eğitim Temel Kanununun yukarıda naklettiğimiz 31. maddesinde
ise; "hangi yüksek öğretim kurumlarına, hangi programları bitirenlerin nasıl girecekleri, giriş
şartları Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapılarak Yüksek Öğretim Kurulu tarafindan tespit
edilir" denilmektedir. Ama buna rağmen Yüksek Öğretim Kurulu Milli Eğitini Bakanlığını devre dışı brrakarak bütün mesleki ve teknik liselerin önünü kesecek kararlar almıştır. 1999
yılında alınıp aynı yıl uygulamaya konulan kararla; lise mezunlarının orta öğretim başarı pu
anları 0.5 ile çarpılarak belirlenirken, mesleki ve teknik liseler ile birlikte İill- mezunlannınki 0.2 ile çarpılarak belirlenmiştir. Bu uygulama ile lise mezunlan ile meslek lisesi mezunlarının
başarı puanları arasında -meslek liseleri mezunlarının aleyhine- 25-30 puanlık bir fark oluştu
rulmuştur.
Burada açık bir hak gaspı söz konusudur. Çünkü 1973'ten beri meslek liseleri mezunla
rına anayasa ve yasaların verdiği haklar engellenmiştir. Son karar hukuki ol~a bile meslek li
selerinde kayıtlı bütün sınıflardaki öğrenciler haklarını koruyarak mezun olmalı ve üniversite
lerin her bölümüne girmeye devam etmeliydi. Tıpkı 1973'te Milli Eğitim Temel Kanunu çık
tığında, meslek liselerine önceden "meslek okulu" iken kayıt yaptıran öğrencilerin eski hakla
rına, yeni kayıt yaptrranların da yeni haklara sahip olduklarının ifade edilerek ona göre uygu
lama yapıldığı gibi.
Buna rağmen, son kararın birkaç yıllık uygulaması sonucunda görülmüştür ki, özellikle
İHL mezunları daha çok gayret etmek suretiyle yine de üniversitelerin bazı bölümlerine gir
meyi başarmışlardır. Bu sefer 2003-2004 öğretim yılından itibaren; lise mezunlarının ortaöğretim başarı puanları hesaplanırken 0.8 ile, mesleki ve teknik lise mezunlarının ortaöğretim
başarı puanları hesaplanl!ken; 0.3 ile çarpılarak hesaplanması kararlaştırılmıştır. Son karar ve
uygulama meslek lisesi mezunlarının aleyhine 40 ila 50 puanlık fark ortaya koymuş ve bu se
beple artık meslek lisesi mezunlarının kendi ilgi alanlarındaki yüksek öğretim kurumlarının
dışında herhangi bir fakült.e veya bölüme girmeleri imlcansız hale gelmiştir.
Aslında bu kararlar, 1924'te açılıp, arkasından alınan bazı tedbirler sebebiyle öğrenci
siz(!) bırakılan İmam ve Hatip Mekteplerine uygulanan taktiğin günümüze uy~lanmış şeklinden başka bir şey değildir. Ama bütün bunlara rağmen 1920'li yıllarda olduğu gibi bu yıllarda
da İHL öğrencilerinde geçici bir müddet azalma olsa da öğretimedevam etmişlerdir.
j. Son Ecevit hükümetleri dönemi
166
* Bülent Ece:vit, ll Ocak 1999 günü kendisinin IV. ve TC. 'nin 56. Hükümetini ( dışan
dan DYP destekli azınlık hükümetini) kurdu ve 28.5.1999 tarihine kadar göreve devam etti.
Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu idi.
* 18 Nisan 1999 günü yapılan siyasi genel seçimler sonrasında Bülent Ecevit'in Başba
kanlığında yeni bir koalisyon hükümeti kuruldu.· T. C. nin 57. ve B. Ecevit'in V. hükümeti 3
Kasım 2002 seçimlerine kadar göreve devam etti. Milli Eğitim Bakanlığını önce Metin
Bostancıoğlu sonra da Necdet Tekin yaptı. Ecevit'in kurduğu bu iki hükümet döneminde mes
lek liseleri mezunlarının üniversiteye girişlerinde veya başka türlü herhangi bir iyileştirme ya
pılmamıştır.
k. AK Parti hükümetleri dönemi
* 3 Kasım 2002 günü yapılan siyasi genel seçimler sonrasında Genel Başkanı Recep
Tayyip Erdoğan olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) 363 milletvekili ile tek başına ik
tidara geldi. Ancak Erdoğan siyasi yasaklı olduğu için hükümet kurma görevi yardımcılann
dan Abdullah Gül'e· verildi. Abdullah Gül 18 Kasım 2002 günü 58. T.C. hükümetini kurdu.
Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu oldu.
* Başbakanlıktan istifa eden Abdullah Gül'ün yerine Recep Tayyip Erdoğan 14 Mart
2003 günü kendisinin ilk, AK Partinin ikinci veT. C. nin 59. hükümetini kurdu. Milli Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik oldu.
AK Parti adına kurulan son hükUmetler döneminde de meslek liselerinin üniversiteye
girişleri konusunda r_ahatlatıcı herhangi bir karar alınamamıştır. Ancak daha önce açık iken
son yıllardaki _ uygulamalar sebebiyle öğrencisiz kalarak kapanmak durumunda kalan bazı İ
mam-Hatip Liseleri yeniden öğretime başlatıldı. Aynca bazı İHL'nin müdürlüklerinin yöne
timlerinde yeni AİHL'leri açıldı.
I. 28 Şubat süreci sonrasında İHI/nde görülen sayısal gelişmeler
28 Şubat 1997 sürecinden sonraki gelişmeler doğrultusunda İmam-Hatip Liselerinin son
durumlarına bir göz attığımızda, karşımıza şöyle bir durum çıkmaktadır:
8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimle tabanları kaybettirilen ve üniversitelere girişte önle
rine konulan puan engelleri ile -tıpkı 1924'te açılan İmam ve Hatip Mektepleri gibi- İHL'nin
"öğrencisizlik sebebiyle(!)" kendiliğinden kapanmasına zemin hazırlanmış oluyordu. Bütün
bu kararlara karşılık İHL'i ciddi sarsıntılar geçirmiş olmakla birlikte kararları_ alanların bek
lentileri gerçekleşmemiştir. Şimdi Milli Eğitim Bakanlığı İstatistiklerinden yola çıkarak 8 yıl
lık kesintisiz zorunlu eğitimin uygulamaya ~onulmasından bir evvelki yıl olan 1996-1997- öğ
retim yılında ve sonraki yıllarda İHL, ÇPL İHL ve AİHL ve Açık Öğretim İHL'ndeki sayısal gelişmelere bir göz atalım:
167
-0'1 00
YU.
1996-1997
1997-1998
ı998-ı999
1999-2000
2000-2001
2001-2002
2002-2003
2003-2004
2004-2005
2005-2006
Ok. 464
464
460
43
9
-
-
-
-
-
.1HL Orta
--ö~. Ok. 290.943 464
ı88.329 464
91.623 464
ı .953 464
215 462
- 451
- 436
- 445
- 445
- -
ÇPLİHL
Lise Orta Lise ö~. Ok. ögm. Ok. ö~:
185.126 30 6.768 30 4.924
168.422 33 5.214 . 34 5.365
ı77.234 32 3.447 33 6.820
116.43ı 4 162 33 6.289
71.430 2 85 31 6.093
55.339 - - - -
48.035 - - - -
66.ı17 - - - -
73.563 - - - -
- - - - --·· -----
A1HL Açık Toplam ögrenci ögretmen Orta Lise 1HL Okul Toplam Toplam
Ok. Ö~m Ok. ö~. ö~. Sayı
107 21.064 107 2.677 - 601 511.502 18.809
107 25.088 107 4259 - 605 396.677 18.702 )
ı ı
ıo5 ı9.529 107 8.732 - 604 . 307.385 ı8.ı4S
105 13.874. 107 ı 1.504 1367 604 ıs 1.580 15.922
94 5.259 107 14.097 4.098 600 102.042 ı 1.877
ı 3 107 16.403 5.647 558 77.392 8.504
- - 100 16.499 6.566 536 71.100 7.431
- - 7 18.781 12.59 452 97.489 7.631 ı
- - 7 23.288 6.937 452 ıo3.788 8.140
- - - - - - - -- ----------
L_ ______ L_ __ ---------- .. ··-·-··- ------ ---------
1996.:1997 öğretim yılında İHL, ÇPL İHL ve ~'nin bütün sınıflannda kayıtlı öğ
renci (orta kısım+ lise kısım) toplaını 51.1.502'dir. Bu rakam, İHL'nin kendi tarihlerinde öğ
renci sayısı bakımından zirveye ulaşıldığıri.ı göstermektedir. 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim
. karanmn alındığı ve uygulamaya başlandığı 1997-1998 öğretim yılından itibaren öğrenci sa
yısında düşüş başlamıştır. En düşük sayı ise 2002-.2003 öğretim yılına aittir ki bu yılda öğren
ci sayısı 71.100 olarak tespit edilmiştir. Ondan sonraki yıllarda -özellikle AK Partinin iktidara
gelmesi ÜZerine üniversite kapılarının tekrar açılacağı umuduyla olsa gerek- yeniden öğrenci
artışı gözlenıneye başlamıştır. 2004-2005 öğretim yılında öğrenci sayısı 103.788 olarak ger
çekleşmiştir.
8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim uygulamasıİıın İHL'nde öğrenci azalmasına sebep ol
duğu kesin. Ancak asıl sebep; üniversiteye giriş için ortaöğietim başarı puanlarının belirlen
mesinde uygulanan sistemdir. Bu sistemin uygulamaya konulmasından sonra bazı İHL'i sınıf açacak kadar yeni öğrenci kayıt yapamadıklan için öğrencisizlik(!) sebebiyle kapatılmışlardır.
Gazetelere yansıyan haberlere göre, öğrencisizlik(!) sebebiyle ilk kapanan (Çanakkale) Lap
seki İHL olmuştur. Benzer bazı yöntemlerle başka bazı İHL 'ler de kapatılmıştır. Okul sa yılarına baktığımızda 1997-1998'de İHL + ÇPL İHL + AlliL'nin toplam sayısı 605 iken 2002-
2003 öğretim yılında 536'ya düşmüştür.
Bu ·yıllarda; I (bir) ÇPL Anadolu İHL kapatılmıştır. 36 İHL, ÇPL İHL'ye dönüştürül
müştür. 19 tanesinin yönetim ve denetimi MEB. Din Öğretimi Genel Müdürlüğünün görev ve
yetki kapsamından çıkarılmıştır. Buna göre: ÇPL İHL 2000-2001 öğretim yılına kadar Din
Öğretimi Genel Müdürlüğüne bağlı iken, 2001-2002 öğretim yıl:ından itibaren bu Genel Mü
dürlüğün yetki ve kapsamından çıkarılmıştır.
36+ 19+=55 İmam~ Hatip Lisesinin yönetim ve denetimi Din Öğretimi Genel Müdürlü
ğünden alınıp, Ortaöğretim Genel Müdürlüğüne verilmiştir. 12 (oniki) tanesinin ise, tamamen ·
kapatıldığı anlaşılmaktadır.
AİHL ise, 2001-2002 öğretim yılına kadar 107 olan okul sayısı korunmuş olmakla biİ
likte, 2002-2003 öğretim yılında 7 tanesi öğrencisizlik(!) gerekçesiyle kapanmış ve okul sayı
sı ~OO'e gerilemiştir. 2003-2004 öğretim yılından itibaren bağımsız müdürlük halindeki 7
AlliL 'ye istatistiklerde yer verilmekte, İHL müdürlüklerinin yönetim ve denetimleri altında
kiler ise istatistiklere yansıtılmamıştır.
-İlk açılış yıllanndan 2006-2007 öğretim yılına kadar İHL'ne kayıt yaptıran toplam_öğ-
renci ve mezun sayılan. ,·.
Orta kısmına; 1951-1952 öğretim yılından itibaren 7 ilimizde "İmam-Hatip Okulu" a
dıyla bu okullar eğitim sistemimiz içerisindeki yerlerini almaya başladıklarında 876 öğrenci
kayıt yaptırınıştı. Bu tarihten orta lasımlanna son defa kayıt yapıldığı 1996-1997 öğretim yı
lına kadar toplam 1.500.000 (birbuçukmilyon) civarında öğrenci kayıt yaptırarak okuma hakkı
elde etmiş, bunlardan 1.000.000 (birınilyon) kadarı mezun olıp.uştur.
Lise kısmına; İmam-Hatip Okullannın Lise kısmına geçildiği öğretim yılı olan 1955-
1956'da 7 İmam-Hatip Okuluna toplam 254 öğrenci kayıt yaptırınıştı. Bu tarihten 2006-2007
öğretim yılına kadar 1.100.000 (birınilyonyüzbin) civarında öğrenci kayıt yaptırmış, bunlar
dan mezun olanların sayısı ise; 650.00'0 (altıyüzbin) civarındadır.
169
· 2. Yüksek Din Öğretimi Kurumlannın Açılışı ve Hukuki Dayanaklan
a Ankara Üniversitesi İlc1lıiyat Fakültesinin açılışı ve hukuki dayanağı
Dfuu'l-Fünfin İlc1lıiyat Fakültesinin kapatılmasının üzerinden 16 yıl geçtikten sonra, 9
Mayıs 1949 günü TBMM:'nden tartışmalı bir şekilde geçirilen 5424 sayılı kanunla yeniden bir
İlc1lıiyat Fakültesi açılması kararlaştırılmıştır. Fakülte, 21 Kasım 1949'da Ankara Üniversit~sine bağlı olarak öğretime başlamıştır. Bu Fakülte. açılırken hukuki dayanağı yine Tevhid-i
Tedrisat Kanununun 4. maddesi olmuştur. Kuruluş gerekçesi ise;
"Din meselelerinin sağlam ve ilmi esaslara göre incelenmesini mümkün kılmak, mesle
ki bilgisi kuvvetli ve düşünüşünde ihatalı diİı adamlarınin yetişebilmesi için lüzumlu şartlan sağlamak ... " şeklinde ifade edilmiştir.
Belirtilen gerekçelerle A. Ü. İlc1lıiyat Fakültesi açılmıştır ama öyle bir ders programı ha
zırlanmıştır ki, ilk yıllarda Kur'an-ı Kerim okutulmamıştır. Ancak 1953-1954 yılında hazırla
nan ders programında I. ve 2. sınıflarda "Kur' an ve İslam Dini Esasları" adıyla haftada 2 kre
dilik ders yer alabilmiştir. Programda Arapça dersi gözükmekle birlikte ilk 1-2 yıl bu ders de
okutulmamıştır. Mesleki 1 dini dersler ise son derecede yetersiz ve zayıfbr.
Sonraki yıllarda gerek programında yapılan değişiklikler ve iyileştirmelerle, gerekse ye
tişen öğretim elemanlanyla bu Fakülte kuruluş maksadına uygun eğitim ve öğretim faaliyetle
rini sürdürmeye başlamış ve devam etmiştir.
b. Yüksek İslam Enstitülerinin açılışı
A. Ü. İlc1lıiyat Fakültesinin açılışının üzerinden on yıl geçtikten sonra Milli Eğitim Ba
kanlığına bağlı olarak 24 Eylül1959 tarihinde İstanbul'da, öğretim süresi 4 yıl olan ve İmamHatip Okulu (İHO) mezunlannın girebileceği, ismi Yüksek İslam Enstitüsü olarak belirlenen
yeni bir dini yüksek öğretim kurumu açılmıştır. Mezunlannın İHO ve Din Bilgisi öğretmeni
olabileceği ve Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatında her tür dini hizmetleri yapabileceği Yük
sek İslam Enstitüsü için iki yıl soma bir de yönetmelik hazırlanıp yürürlüğe konulmuştur. * İstanbul YİE'nden soma Konya (1962), Kayseri (1965), İzmir (1966), Erzurum (1969),
Bursa (1975), Samsun (1976) ve Yozgat (1980)'ta açılanlarla birlikte 1980 yılına gelindiğinde
sayılan 8'e ulaşmıştır.
·c. İslfu:ni İlimler Fakültesinin açılışı
Rektör Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu'nun başkanlığında 16 Kasım 1970'de toplanan Ata
türk Üniversitesi Yönetim Kurulunun aldığı bir kararla bu üniversiteye bağlı Erzurum'da
İslfunl İlimler Fakültesi açılması kararlaştırılmıştır. Öğretim süresi 5 yıl olarak belirlenen
fakülte 1971-1972 öğretim yılında öğretime başlamıştır. Bu şekilde A. Ü. İlc1lıiyat Fakültesinden ayn ikinci bir fakülte öğretime başlamıştır. A. Ü. İlc1lıiyat Fakültesi
başlangıçtaiı 1976'ya kadar İmam-Hatip Okulu/Lisesi mezunlarını . öğrenci olarak kabul
etmezken, E~'daki bu Fakülte daha kuruluşundan itibaren öğrenci kontenjanlannın
%40'ını İmam-Hatip Okulu mezunlarına tahsis etmiştir.
d. YÖK Yasası ve yüksek din öğretiminde görülen pozitif ve negatif gelişmeler
12 Eylül 1980 ihtilali somasında TBMM feshedilip, onun yerine geçici olarak görev
yapmak üzere kurulan Danışma Meclisince 1981 yılında 254 7 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu
kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2. maddesi gereğince, yüksek öğretim üst ku
ruluşları, bütün yüksek öğretim kurumları, bağlı birimleri ve bunlarla ilgili faaliyet esasları
170
kanun kapsamına .alınmıştır. Dolayısıyla A. Ü. ilahiyat Fakültesi, Yüksek İslam Enstitüleri ile
Erzurum' daki İslfuni İlimler Fakültesi de kanun kapsamına alınmış oldu.
1982'de yayınlanan 41 sayılı Kanun Hükmüilde Kararname (KHK)'nin ilgili maddesi
gereğince A. Ü. ilahiyat Fakültesi aynı isimle aynı üniversiteye bağlı kalırken, Erzurum'daki
İslfuni İlimler Fakültesi ile Yüksek İslam Enstitüsü ilahiyat Fakültesi adıyla birleştirildiler. Daha önce kapatılrmş olan Yozgat'taki hariç,* 6 ilimizdeki Yüksek İslam Enstitüsünün her
biri ayrı bir ilahiyat Fakültesine dönüştürülerek bulundukları ildeki üniversitelere bağlandılar.
Neticede 8 tane ilahiyat Fakültesi olmuş oldu.
Sonradan 1980'li ve 1990'lı yıllarda açılanlarla ilahiyat Fakültelerinin sayısı 24 olması
gerekiyordu. Ancak, 1992'de çıkan bir kanuna göre açılması gereken 13 ilahiyat Fakültesin
den Antalya'daki Akdeniz Üniversitesine bağlı ilahiyat Fakültesi hiç açılmamıştır. 1997-1998
öğretim yılında resmen açılan Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi ilahiyat FakültesineDekan
ve bazı öğretim elemanlannın ataması yapılmasına rağmen şimdiye kadar hiç öğrenci konten
janı verilmemiştir. Malatya'daki İnönü Üniversitesi ilahiyat Fakültesine 2001, Van'daki Yü
züncü Yıl Üniversitesi ilahiyat . Fakültesine ise 2002 yılından itibaren öğrenci kontenjanı ve
rilmemiştir. Hiçbir makul ve hukuki gerekçesi olmayan bu negatif gelişmeler sonucunda eği
tim ve öğretim faaliyetlerini sürdüren İlahiyat Fakültesi sayısı 20'ye düşmüştür.
ilahiyat Fakültelerinin yaşadığı bir başka sıkıntı ise; son yıllarda öğrenci kontenjanları
nın iyice azaltılmış olmasından dolayı adeta 'sembolik birer fakülte haline dönüştürülmüş ol
malarıdır. Mezunlarının belirgin bir istihdam alanı bile olmayan diğer birçok fakülte ve yük
sek okulların öğrenci' kontenjanları her yıl artınlırken, onbinlerce mezununa ihtiyaç olan İla
lıiyat Fakültelerinin kontenjanlarının iyice azaltılmasının ·da makul ve hukuki bir gerekçesi
yoktur.
Keza; bir başka gelişme de 1998-1999 öğretim yılında on ilahiyat Fakültesinin çatısı al-
. tında faaliyete geçirilmiş olan İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği Bölüm
lerinin, 2006-2007 öğretim yılından itibaren Eğitim Fakültelerine aktarılmış olmasıdır. Konu
ile ilgili alınmış olan YÖK kararında, söz konusubölümün Eğitim Fakültelerine bağlanması ile ilgili olarak resmen belirlenen herhangi bir gerekçe yoktur. Ancak Eğitim Fakülteleri çev
relerinde şifahi olarak ortaya konmaya çalışılan gerekçe; İlköğretim okulu öğretmenliklerinin
tamamının tek yönetim altında birleştirilınesidir. Söz konusu bölüm ilahiyat Fakülteleri bün
yesinde iken ne tür mahzur(!) ortaya koydu, Eğitim Fakülteleri çatısı altına alınınca nasıl a
vantaj veya dezavantajlar sağlayacaktır? Bunlar tartışılabileceği gibi zamanla daha iyi anlaşı
lacaktır.
- ilahiyat Fakülteİerine kayıt yaptıran toplam öğrenci ve mezun sayıları
Yaptığımız tespitiere göre; ilahiyat Fakültelerine 1983-1984'ten 2006-2007 öğretim yı
lına kadar toplam 40 bin civarında öğrenci kayıt hakkı elde etmiştir. Önceki dönemlerde ise
(A.Ü.İlahiyat Fak.+ Yüksek İslam Enstitüleri) 10 ila 12 bin civarında öğrencinin kayıt yaptırdiğını tahmin ediyoruz. Bu durumda d:iıll yüksek öğretim kurumlarına ilk açılış yıllarından günümüze kadar toplam 50 ila 52 bin civarında öğrenci kayıt hakkı kazanmıştır. Bunlardan
halen 5 bin kadarı kayıtlı öğrencidir. Toplam 45 ila 47 bin civarında mezun verilmiştir.
e. ilahiyat Meslek Yüksek Okulları
171
YÖK tarafından 1989-1990 öğretim yılından itibaren; "Din görevlilerinin mesleki yön
den gelişmelerine yardımcı olmak ve dini hizmetlerin seviyesini yükseltmek" amacıyla ilahi
yat Meslek Yüksek Okulları (İMYO) açılması kararlaştırılmıştır. Konu ile ilgili ilk YÖK ka
rarında Ankar~ Marmar~ Do~ Eylül ve Uludağ Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dekanlıklanna bağlı olarak dört yerde İMYO açılması gerekiyordu. Ancak bunlardan Marmara ve Do
kuz Eylül Üniversitesi ilahiyat Fakültesi İMYO'ları aynı yıl öğretime başlarken, U. Ü. İ. F.
İlvfYO 1992-1993'te öğretime başlamıştır. Ankara Üniversitesi İ. F.llvfYO ise biç ayılmamış
tır.
Bu arada 1991-1992 öğretim yılında Atatürk Ü. ilahiyat Fakültesi Dekanlığına bağlı Er
zincan, 1994-1995 öğretim yılında ise Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörlüğülle bağlı
Trabzon ve Yüzüncü Yıl Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dekanlığına bağlı olarak Van'da
İlvfYO'ları açılmıştır. Böylelikle llvfYO sayısı 6'yı bulmuştur.
Ancak, ak~demik koordinasyonunun A. Ü. ilahiyat Fakültesince, Uzaktan Eğitim Koor
dinasyonunun ise Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesince gerçekleştirilmesi karar
laştırılarak faaliyete geçirilen ilahiyat Ön Lisans ·Programı (İÖP)'nın açılması gerekçe gösteri
lerek i:MYO'lara 1999-2000 öğretim yılından itibaren -resmen kapatılmış olmamakla birlikte
yeni öğrenci alımı durdurulmuştur. Bu duruıİıa göre; İMYO'lar resmen açık, fiilen kapalıdır.
3. İlk ve Orta Öğretim Kurumlarına Yeniden Din Bilgisi ve Ahlak Dersleriniİı Konuluşu
ve Hukuki Dayanakları
a. İlkokullara Din Bilgisi Dersinin Konuluşu
İlkokulların programları arasından Din Bilgisi dersinin çıkarılmasının üzerinden yakla
şık 20 sene geçtikten sonra konu yeniden gündeme getirildi. Tartışmalar sonucunda 19 Şubat
1948 günü ilkokulların 4. ve 5. sınıflarına haftada 2 saat yeniden Din Bilgisi dersi konulması
kararlaştırıldı. Ancak kitap yazdırmak bahanesiyle derslerin okutulması bir yıl ertelen~. Ni
hayet Ahmet Harndi Akseki'ye yazdırılan kitapla 15 Şubat 1949 tarihinden itibaren dersler
okutulmaya başlandı. Ancak;
Dersler ihtiyari (isteğe bağlı) olarak ve günlük ders saatlerini azaltınamak kaydıyla
programdaki yerini alacaktı. Hiçbfr öğrenci ve öğretmen bu dersleri okumak ve okutınale hu
susunda zorlanmayacaktı. Derslerde sınıf geçme söz konusu olmayacaktı. Çocuğunun Din
Bilgisi dersini almasını isteyen veli okul idaresine yazılı başvuruda bulunacaktı.
Bu şartlarla uygulamaya konulan Din Bilgisi dersi program dışında yani günlük ders sa
atlerinin başlamasından önce veya dersler bittikten sonra okutulmuş olmalı ki, ertesi yıl yeni
iktidar partisi (Demokrat Parti) döneminde "bu derslerin diğer dersler arasına alınması uygun
görülmüştür." Ayrıc~ çocuğunun dersi almasını isteyen değil de "istemeyen velilerin dilekçe ' vermeleri" Ş.~ getirilmiştir.
Öte yandan, 1951 'de. Köy Enstitülerinin 3. ve 4. sınıfların~ 1953'te Öğretmen Okulları
nın 9. ve 10. (Lise 1. ve 2.) sınıflarına haftada birer saat ve mecburi olarak o~tulmak üzere
Din Bilgisi dersi konulmuştur.
b. Ortaokullara Din Bilgisi Dersinin Konuluşu
İlkokul ve Öğretmen Okullarından sonra ortaokullara Din Bilgisi. dersi konulması gün
deme gelmiştir. Bir hayli tartışmalar sonucunda dönemin Milli Eğitim Bakanı Ahmet Özel, 29
~art 1956 taribinde Ortaokullarda da Din Bilgisi dersinin okutulacağını kamuoyuna açıkla-
172
mıştır. Program dışı bırakılışının üzerinden 29 yıl geçtikten sonra Din Bilgisi Dersleri Milli
Eğitim Bakanlığının ı7 Eylül ı956 tarih ve 92ı sayılı genelgesi ile 1956-ı957 öğretim yılın
dan itibaren Ortaokulların 1. ve 2. sınıflarında haftada · ı saat ve isteğe bağlı olarak yeniden
okutulmaya başlanmıştır. Karara göre çocuklarına dersi aldırmak istemeyen veliler okul idare
lerine dilekçe vereceklerdi.
c. Liselere Din Bilgisi dersinin konuluşu
Program dışı bırakılışının üzerinden 43 yıl geçtikten sonra ı967 yılına gelindiğinde llse
lere Din Bilgisi dersi konusu gündeme geldi. Dönemin milletvekillerinden 271'inin imzası ile
lise ve dengi okullara da Din Bilgisi dersi konulması amacıyla hazırlanan önerge I. Demirel
Hükümetine takdim edildi. Verilen bu önerge gerek TBM:M:'nde, gerekse basın-yayında ve
kamuoyunda yeni bir tartışma başlattı.
Neticede önerge hükümetçe ve tabii olarak Milli Eğitim Bakanlığınca kabul edildi.
:MEB. Talim ve Terbiye Kurulunun, 21.9.ı967 gün ve 343 sayılı kararı ve dönemin Milli Eği
tim Bakanı İlhami Ertem'in onayı ile bütün lise ve dengi okulların ı. ve 2. sınıflarında haftada
ı•er saat ve isteğe bağlı olarak Din Bilgisi dersi okutulacağı okullara tamim edildi. Çocuğunun
Din Bilgisi dersini almasını istemeyen veli okul idaresine dilekçe verecekti.
-Din Bilgisi Derslerinin Orta 3. ve lise 3. sınıflarada yaygınlaştınlması
ı976 yılında Din Bilgisi dersleri ortaokulların 3. sınıfları ile birlikte liselerin 3. sınıfla
rınada haftada ı saat ve isteğe bağlı olaİak yaygınlaştınldı. Böylelikle ilkokul4. sınıftan lise
3. sınıfa kadar 8 yıl ~oyunca Din Bilgisi dersleri haftada bir saat ve isteğe bağlı olarak oku
tulmaya b~landı.
d. Ahlak Derslerinin okul programları arasında yer alışı
ı973 yılında yapılan siyasi genel seçimlerinden sonra kurulan Cumhuriyet Halk Partisi
(CHP) ile Milli Selfunet Partisi (MSP) koalisyon hükümeti protokolünde:
"Çocuklarımıza töre ve geleneklerimizle milli hasletlerimize uygun ahlak kaideleri öğ-,
retilmesi gayesi ile ilk ve ortaöğretime mecburi ahlak dersleri konulacaktır. Bu dersleri okuta:
cak öğretmenierin gerekli vasıfları taşımasına özel bir önem verilecektir" ifadelerine yer ve
rilmiştir.
Hükümetin kuruluşu gerçekleştikten sonra 1974-ı975 öğretim yılından itibaren, ilkokul
ların 4. sınıfından başlayarak lise son sınıfa kadar 8 yıl boyunca haftada ı saat ve "zorunlu o
larak" Ahlak derslerinin okutulacağı okullara tamim edilmiştir. Böylelikle isteğe bağlı Din
Bilgisi dersinin yanında bir de zorunlu olarak okutulacak Ahlak Dersi devreye girmiş oldu.· (
e. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ·derslerinin birleştirilerek zorunlu hale getirilmesi ve
eksik uygulanan Anayasa hükmü
ı982'de yürürlüğe giren Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 24. maddesinde şu ifadeye
yer verilmiştir.
"Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din Kül
türü ve Ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer
alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de ka
nuni temsilcisinin talebine bağlıdır."
ı73
İşte anayasadaki bu hüküm gereği, okullarda isteğe bağlı olarak okutulan Din Bilgisi
dersi ile zorunlu olarak okutulan Ahla.Ic Bilgisi dersleri birleştirilmek suretiyle zorunlu olarak okutulmaya başlanmıştır. Böylece Din Kültürü ve Ahl§.k Bilgisi (DKAB) dersi için anayasa!.
bir hukuki temel oluşmuştur. Ancak, anayasanın bu hükmü iki bakımdan eksik uygulanmak
tadu:
Birincisi; 24. maddeden aynen naklettiğimiz paragrafın ilk cümlesine göre, derslerin ilkokullann I. sınıfından başlayarak ll yıl (liseler 4 yıla çıkarıldığı için bundan so~a 12 yıl)
boyunca zorunlu olarak okutulm.ası gerekmektedir. Ancak buna rağmen, 1982-1983 öğretim
yılından beri Din Kültürü ve Ahla.Ic Bilgisi (DKAB) dersi, ilkokulların 4. sınıfından lise son (3.) sınıfa kadar 8 yıl boyunca okutulm.aktadu. Süresi ise, İlköğretim Okullannın 4. sınıfından
8. sınıfına kadar haftada 2, lise sınıflannda ise 1 'er saat olarak belirlenmiştir. Oysa, lise sınıflannda da derslerin süresi en az 2 kredi/saat olması gerekir. Süre belirlemesi yetkisi tamamen
Milli Eğitim Bakanlığına aittir ve bunu yapmak durumundadır. Çünkü muhtelif zamanlarda
konu ile ilgili olarak öğrenci, lise mezunu, öğretmen ve velilere anketler uygulamak suretiyle bizzat yaptığımız veya yaptırdığımız birçok araştırmadan ve bazı meslektaşımızın yaptığı ve
ya yaptırdıklan araştırma verilerinden anlaşılmaktadu ki DKAB derslerinin lise sınıflarında
da en az 2 saat (hatta 3 veya 4 saat) olarak okutulması istenmektedir.
İkincisi; Anayasadan aynen naklettiğimiz paragrafın ilk cümlesi bahsettiğimiz şekilde -
eksik de olsa uygulanırken- "Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak kişilerin kendi is
teğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdu" şeklinde ifade edilen ikinci cüm
lesindeki hükme halen hiç işlerlik kazandırılmamı_ştır. Bu ifadeye göre, zorunlu olarak okutuimaleta olan DKAB derslerinin yanında, çocuklarına daha geniş dini bilgi aldırmak isteyen
velilerin talepleri doğrultusunda okul programlan arasına bir de isteğe bağlı "Din Eğitimi"
veya "Din Bilgisi" adlı dersin konulması gerekmektedir. Ayrıca aynı maksatla yetişkinlerden
talep gelmesi halinde de onlar için özel kurslar veya dershaneler oluşturularak onlara da daha
detaylı dini bilgiler verilmek durumundadır.
D. SONUÇ DEGERLENDİRMESİ VE BİR ÖNERi
- Sonuç değerlendirmesi
Baştan beri anlatılanlardan sonra şunu söylemek isteriz; Türkiye'de hiçbir eğitim kuru
munun din eğitimi ve öğr~timi yaptıran İHL ve ilahiyat Fakülteleri kadar, okullarda okutulan
hiçbir dersin de Din Kültürü ve Ahl§.k Bilgisi kadar hukuki temeli ve dayanağı yoktur. Buna rağmen Cumhuriyet döneminde din eğitimi ve öğretimi faaliyetleri tam anlamıyla büyük mü
cadelelerle gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Bir taraftan daha Cumhuriyetin ilk yıllarında konu
ile ilgili kanunlar çıkanlmış, diğer taraftan başta kanun tasansını hazırlayan ve sonra da Baş
vekillik ve MaarifVekilliği-gibi önemli görevleri üstlenenler olmak üzere medreseleri kapatarak, okul programlarından dini dersleri çıkarttırarak din eğitimi ye öğretimine karşı olumsuz
tavır almışlardır.
Yıllar sonra demokrasiye geçilince önce A. Ü. İlahiyat Fakültesi, arkasından İmam
Hatip Okullan daha sonra Yüksek İslam Enstitüleri açılıp çoğalmaya başlamıştır. Bunların her
birinin özellikle İHO'nın açılışı bitmek-tükenmek bilmeyen tartışmaların başlangıcını oluşturmuş~. 1973'te Milli Eğitim Temel Kanunu ile İHO mezunlatına da üniversiteye giriş
174
hakkı tanınması başlı başına bir olay olmuştur. O günden beri bu okullardan mezun olarak ü
niversitelerin çeşitli bölümlerine gidenlerin bir gün gelip Cumhuriyetin temel değerlerini yı
kacaklan, laikliği yok edecekleri(!) ve devleti ele geçirecekleri(!) iddia edilmiştir.
Oysa yapılan tespitler ortaya koymuştur ki, çocuğunu İHL 'ne gönderen ve lllerin kahir eksenyetinin istediği veya bir başka ifade ·ne amacı; yavrulannın ortaöğrenimlerini yaparken
aynı zamanda devletin açtığı okullarda sağlıklı ye yeterli dini bilgiler de almasını temindir.
Onun ötesinde bir düşünce olduğunu varsaymak, konuya art niyetli yaklaşmak demektir. Eğer
memleketimiz~e huzur ve barışın sağlanması ve devam etmesi isteniyorsa, insanımızın bu
sa:fiyane ve samimi isteklerine karşı ·devlet ve onun adına yetki kullananların saygı duyup, o
lumlu yaklaşınaları gerekir. Şayet bu okulların ve burada öğrenim görenlerin sayısının çoğal
ması istenmiyorsa, o zaman anayasanın 24. maddesinin gereğini yapıp ilköğretim ve ortaöğre
tim kurumlarına çocuk ve gençlerin yeterince dini bilgiler alabilecekleri dersler konulması gi
bi alternatif çözüm yollCJ!I üretilmesi gerekir.
Burada şunu da.ifade etmek isteriz, "kendi okulunu kendin yap" kampanyası daha kimselerin aklmda yok iken halkımız 1950'li yıllardan beri İHL, Yüksek İslam Enstitüsü binaları
yapıp, çoğunlukla iç teftişini de tamamlayarak "anahtar teslimi" usulüyle devlete hibe etmiş
ve bu şekild~ gönüllü olarak devletin eğitim yükünü paylaşmıştır. İHL .binalarının %90'ını bu
şekilde halk yaptırmıştır. Bundan dolayı bazı devlet yetkilileri zaman zaman halkımıza teşek
kür etmiş olmakla birlikte bazı etkili ve yetkili çevreler ise bu konuda da kuşkulu davranmış
ve arka planda başka maksatlar aramıştır. Son çeyrek yüzyıl boyunca devlet yetkililerinin aç
tıkları "kendi okulunu kendin yap" kampanyaianna İHL binası yaptıranlar dabil edilmemiş,
yaptırılan yeni binalarda öğretiine başlanmasına izin verilmemiştir.
1982 anayasasıyla Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu hale getirilmesi üzeri
ne de bir kere daha "laiklik elden gidiyor" iddiaları ile ortalık adeta toz-duman edilmiştir.
Kısaca özetlemek gerekirse; din eğitimi ve öğretimi alanındaki her tür gelişme sonra
sında insanımızın kahir ekseriyeti memnun olmuştur. Ancak bu konulara soğuk bakan ve aynı
zamanda birtakını imkaniarı kullanma durumunda olan bazı kişi veya kesimler giderek artan dozlarda kuşkuya kapılmışlar, aslı esası olmayan iddia ve iftiraya varan itharnlarda bulunmuş
lardır. Onlar bu şekilde devletin etkili ve yetkili kişilerini yanlış bilgilendirip, onların da din eğitimi ve öğretimi yaptıran kurumlara ve müntesiplerine soğuk bakmalarına sebep olmuşlar
dır. Çıkardıklan kanun ve kararnamelerle hukuka aykırı uygulamalar yapmışlardır. Ama orta
da ~ir vakıa var ki o da bu güne kadar ne Cumhuriyetin temel değerleri yıkılmış ve ne de laik
lik elden gitmiştir, hepsi de dimdik ayakta durmaktadır. Üstelik Cumhuriyeti ayakta tutanlarm ,.
ve laikliği koruyanların önemli bir kısmı din eğitimi almış kişilerdir.
- Çözüm için bir öneri:
Son olarak problemin çözümü konusunda şöyle bir önerimiz olacaktır:
Türkiye'de okullarda yaptınimaleta olan her tür din eğitimi ve öğretiminin iyileştirilmesi
ve arzu edilen seviyeye getirilebilmesi için şimdiye kadar birçok düşünce ve teklif ortaya
konmuştur, kanabilir de. Nitekim biz de zaman zaman bu konudaki düşünce ve tekliflerimizi
yazılı veya sözlü olarak dile getirmeye çalışmış olmakla birlikte burada onları bir kere daha
tekrar etmek istemiyoruz. Kişisel düşünce ve teklifler yerine, konuya kolektif düşünce ile bir
çözüm yoiu bulunmasll)lil daha uygun olacağını ifade ediyor, en kısa zamanda Milli Eğitim
175
Bakanlığınca veya bir vakıf ya da benzer kuruluşun Bakanlıkla işbirliğine giderek yapacağı
organizasyonla bir "Din Eğitimi Şfuası" toplanmasını teklif ediyoruz. Böyle bir şfuada din e
ğitimi ve öğretiminin bütün mese~eleri kop.unun uzmanlan tarafından ele alınıp kollektif akıl
yoluyla çözüm yollan üretilmelidir.
176