1970'smaterials

17
70’LER BU KAPAĞIN ARKASINDA

Upload: dilaver-uyanik

Post on 16-Mar-2016

222 views

Category:

Documents


1 download

DESCRIPTION

1970'smaterials in Turkey

TRANSCRIPT

Page 1: 1970'smaterials

70’LER BU KAPAĞIN ARKASINDA

Page 2: 1970'smaterials

46

SAYI 42013

Öyle bir geçerHomo Sapiens’in, önüne çıkan sorunları çöz-

mesiyle gelişmiştir, teknoloji dediğimiz in-sanal doğa. Ki bu mutlak tinin kendine ya-

bancılaşıp doğayı var etmesi gibi bir süreçtir. İnsan yarattıkça kendine ve doğaya yabancılaşır, “1844 El Yazmaları”nın dediği gibi. Ve bu yabancılaşma “Kapi-tal” de fetişe dönüşecektir.

Tarihsel metaryalizmin kült fetişleri, uzlaşmaz çelişkilerle doğsa da diyalektik zamanın spiral girda-bında aşılarak bir üst boyuta sıçrarlar. Köleler, önce serf sonra proleter olurlar. Tıpkı gramofonun önce teyp sonra cd daha sonra da MP3 olması gibi…

Gelin, tarihsel misyonlarını tamamlamış, 70lerin kült eşyaları arasında bir yolculuğa çıkalım.

Özgür Kemal hazırladı ve yazdı

Page 3: 1970'smaterials

47

SAYI 42013

er zaman ki...ÇAMUR TEMİZLEME DEMİRİEskiden sokaklar asfalt değildi. Beton

ya da taş da kaplı değildi. Arnavut kaldırımı gelişkinlik göstergesiydi. Yollar topraktı ve vücudunuzdaki statik elektriği rahatlıkla atardınız. Ancak kış mevsimi geldi mi her yer çamur olurdu. Yürüdükçe ayakkabınız, tabanında biriken çamurla ağırlaşır, panto-lonunuzun paçası kuruyan çamurla kolala-nırdı. İşte eve girmeden önce ıslak toprağın bu doğal etkisinden kurtulmak için, apart-man kapılarının kenarında bulunan demir-le çamur sıyrılır ve ayakkabı temizlenirdi. Bu aparat, o apartmanda oturanların gelir seviyesine göre kimi zaman düz bir demir parçası kimi zaman da dantel gibi süslü estetik bir dekorasyon öğesi olurdu.

yyaa ggeellvvüüccaattaayyeerrttaabblloonnnnıırrbbuu mmaallee ççBBuusseevvppaarr

Page 4: 1970'smaterials

48

SAYI 42013

TROLEYBÜSİETT’nin saklı ‘T’si... İstanbullulara her iki yakada uzun yıllar hizmet veren elektrikli

tramvayların 1950’li yılların sonunda kentin ihtiyacını karşılayamaz hale gelmesi üzerine; otobüslere oranla daha ekonomik olması ve elektrikle enerjisiyle çalışması dolayısıyla çevreci özelliği de göz önüne alınarak troleybüs sisteminin kurulmasına karar verilir. Güç beslen-mesi çift havai elektrik hattından sağlanan troleybüsler için ilk hat Top-kapı-Emönönü arasında döşenir. İtalyan Ansaldo San Giorgia firmasına 1956-57 yıllarında sipariş edilen troleybüsler 27 Mayıs 1961’de hizmete girer. Toplam uzunluğu 45 kilometre olan şebeke, 6 kuvvet merkezi ve 100 troleybüslük işletmenin maliyeti o günün rakamıyla 70 milyon lirayı bulur. Şişli ve Topkapı garajlarına bağlı olarak hizmet veren ve kapı numaraları 1’den 100’e kadar sıralanan araçlara 1968 yılında, ta-mamen İETT işçilerinin üretimi olan ‘Tosun’ da katılınca araç sayısı 101 olur. Tosun, 101 kapı numarasıyla İstanbullulara 16 yıl süreyle hizmet verir. Elektrik kesintileri yüzünden sık sık yollarda kalan ve seferle-ri aksayan troleybüsler, trafiği engellediği gerekçesiyle 16 Temmuz 1984’te işletmeden kaldırılır. Araçlar İzmir Belediyesi’ne bağlı ESHOT (Elektrik, Su, Havagazı, Otobüs ve Troleybüs) Genel Müdürlüğü’ne satı-lır. Troleybüslerin 23 yıllık İstanbul macerası böylece son bulur.

aa uuzzuunn yyııllllaarr hhiizzmmeett vveerreenn eelleekkttrriikkllii

Page 5: 1970'smaterials

49

SAYI 42013

GIRGIR70lerde ve 80lerin başlarında ev hanımlarının bir numaralı el ale-

tiydi. –ki zaten el gücüyle çalışırdı- Yerlerdeki kırıntılar, tozlar, tüyler bu aletle temizlenirdi. Altında, iki ya da üç sıra toz toplayıcı silindiri olan, plastik ya da metal bir toz haznesi ile bu hazneye bağlı bir koldan ibaret, son derece basit, mekanik bir araçtı. Kullanımı oldukça kolaydı ve bir kullanma klavuzuna ihtiyaç göstermezdi. Gırgıra takılı vidalı sapından tutup ileri geri sürdüğünüzde yerdeki süprüntü makinanın haznesinde toplanırdı. İşte bu işlem sırasında çıkan gırgır sesi aletin de adı olmuştu aynı zamanda. Aletin mucidi bununla da yetinmemiş ve bir kademe ayar düğmesi ekleyerek, süpürülecek yüzeyin halı ya da marley olmasına göre silindirleri yükseltip alçaltan bir mekanizma geliştirmişti. Gırgır “sıfır” elektrik tüketimiyle günümüzün en A plus aletlerine dahi korkunç bir fark atan enerji tasarruf sistemine sahipti.

yy gg ppaattaann eenneerrjjii ttaassaarrrruuff ssiisstteemmiinnee ssaahhiippttii..

Page 6: 1970'smaterials

50

SAYI 42013

PİJAMA HAVAYOLLARIDH89 (1937)İlk kuruluş yıllarında metal renkteki uçağın üzerinde sadece kır-

mızı şeritler bulunurdu. Uçağın burun bölümünde ‘Devlet Hava Yol-ları’ ibaresi yer alırdı. De Havilland şirketinin imalatı DH89, 6 koltuk kapasitesi sahipti.

DC3 (1947)THY, en büyük atılımlarından birini 1946’da DC3 uçaklarıyla yaptı.

Amerikan stoklarından alınan ve 33 adedi için sadece 20 bin dolar öde-nen uçaklar önce metal renge boyanmıştı. İnce kırmızı şeritler burunda Lufthansa’nın eski amblemine benzer bir logoda buluşurdu. Gövde üze-rinde Türkçe ve İngilizce ‘Devlet Hava Yolları’ yazardı.

VISCOUNT (1958)Devlet Hava Yolları 1956’da isim değişikliği ile Türk Hava Yolları

haline geldi. ‘Pijama’ efsanesi şirketin turboprop motorlu ilk yolcu uçağı İngiliz Viscount serisi ile başladı. Burunda başlayan beş kırmızı çizgi kuy-rukta birleşiyordu.

DC9 (1967)THY’nin dünyada tanınmasında önemli bir yere sahip logosu 1960’la-

rın ikinci yarısında ortaya çıktı. Filonun ilk jet uçağı DC9’da gövdedeki kırmızı çizgiler artık kuyrukta da yeni logoyla birlikte yer alıyordu.

B727 (1982)1980’lerle birlikte farklı bir tasarımla ‘Turkish’ gövdedeki ana slogan

oldu. Kırmızı logo, kuyrukta mavi ve yeşile dönüyordu. Yine bu renkteki şeritler gövdeyi sarıyordu.

Page 7: 1970'smaterials

51

SAYI 42013

DC10 (1989)Filodaki ilk geniş gövdeli jet DC10’lar 1989’da ilginç bir boyama ile yol-

cuların karşısına çıktı. Gövdede kırmızı ‘Turkish Air’ tek bir çizgi ile vurgu-lanırken logo kuyrukta iki kalın kırmızı çizgi arasına alındı.

A310 (1990)THY 1990’lardan itibaren iyice karışan dış tasarımını tek bir modele

oturttu. Logo tamamen kırmızı kuyrukta yuvarlak içine alındı. Gövdede ‘Turkish Airlines’ lacivert yazıldı. Arka gövdede kırmızı ‘THY’ yazısı bulu-nuyordu. Bu boyamada 1990’ların ikinci yarısında ‘Airlines’ silindi.

B707 (1971)THY, 1970’lerin başında bir ara farklı bir boyamaya gitti. Gövdedeki ve

kuyruktaki kırmızı şeritler tek bir çizgi haline geldi.

Page 8: 1970'smaterials

52

SAYI 42013

BİLYELİ ARABAErkek çocukları tarafından yatay bir tahtanın dört kenarına sabitlen-

miş metalik motor bilyelerinden oluşan ilkel taşıma araçlarıydılar. Ara-banın önündeki iki bilyayı tutan uzun tahta, tam orta noktasından sağa-sola dönebilir şekilde sabitlenir, çocuk da ayaklarını bu tahtanın üzerine koyarak, hem dengesini sağlar, hem de ayaklarını oynatarak arabayı sağa sola çevirebilirdi. Bazen yere yatay konumdaki taşıyıcı tahta gövde-nin önüne dikey bir tahta daha monte edilerek, ucuna gidon vazifesi gö-ren bir tahta çakılırdı. Böylece bilyalı araba “L” şekline getirilerek ayakta da kullanılır ve adı da “bilyalı kay-kay” olurdu. İşi abartan bazı çocuklar tahtanın arka kısmına küçük bir kasa çakarlar, üzerini de yastıklarla örterek oturma yerleri yaparlardı. Asfaltta giderken çıldırtıcı bir meta-lik ses çıkaran bu arabalarla yukarı-aşağı saatlerce kayan mahallenin çocukları, başları şişen kimi ev kadınları tarafından, camlardan üzerle-rine kovalarla atılan sularla ıslanırlar, 5 dakikaya kalmadan İstanbul’un bunaltıcı yaz öğlenlerinin sıcağında kuruyuverirlerdi. Kimi zaman ise bilyelerden biri, raptedildiği tahtanın ucundan ayrılıverir ve üzerindeki çocuğun asfalt boyunca sürüklenerek, başta dizleri olmak üzere her ye-rinin kan-revan içinde kalmasına sebep olurdu. Günümüzde bilyeli araba geleneğini FORMULAZ yarışları sürdürmektedir.

rr ttaahhttaannıınn ddöörrtt kkeennaarrıınnaa ssaabbiittlleenn--

Page 9: 1970'smaterials

53

SAYI 42013

CİN ALİ KİTAPLARICin Ali Hikaye Kitapları, 1968 yılında yayınlanmaya başladığında, ku-

şaklar boyu çocukların ilk kitabı olacağını yazarı ve yaratıcısı Rasim Kaygu-suz da tahmin edemezdi. Aradan geçen 44 yıl boyunca Cin Ali’nin çok renkli bir yaşamı oldu. İlk korsan baskısı yapılan kitap Cin Ali idi. TRT yayınlarını izleyemeyen köylerde bile çocuklar okumaya Cin Ali ile başlamıştı. Cin Ali, Türkiye’de ilkokul öğrencilerine okumayı kolay öğretmek amacıyla geliş-tirilmiş 10 kitaplık hikâye serisinin kahramanıydı. Ali adlı çocuğun, belli bir seriyi takiben; okuldaki, piknikteki, denizdeki, müzedeki, törendeki, dişçideki ve hayvanat bahçesindeki müthiş heyecanlı (!) maceralarına yer veren kitaplardaki çizimler çöp çizgilerden oluşmaktaydı. Her şey ama her şey birkaç çizgiden ibaretti; evler, arabalar, insanlar, hayvanlar, eşyalar... Kollar ve bacaklar ve vücutlar çöpten ibaret olup herhangi bir organ ihtiva etmemekteydi. Kafalarsa bir yuvarlaktan müteşekkildi.

;; ,, ,, ,, yy ,, şşyyttllaarr ççööpptteenn iibbaarreett oolluupp hheerrhhaannggii bbiirr oorrggaann iihhttiivvaa

bbiirr yyuuvvaaaaaaaaaaaaaaaaaaarrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrllllllaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaakkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkttaann mmüütteeşşeekkkkiillddii..

Page 10: 1970'smaterials

54

SAYI 42013

AÇIK SATILAN BİSKÜVİ ve KUTUSUMahalle bakkallarında şimdiki gibi paketlenmiş bisküviler yoktu ya

da lüks sınıfına giren birkaç marka da pahalı olduğundan pek tutulmazdı. Hemen her bakkal dükkânının giriş kapısının yanında ortalama 30X30X30 ebatlarında teneke bisküvi kutuları düzenli bir şekilde üst üste oturtul-muş halde dururdu. Bunların ön kısmında camlı bir kapakları olurdu. Ka-pak, içindeki bisküvilerin bayatlamaması için sürekli kapalı olur, camdan içinde hangi tür bisküvi olduğu görülürdü. Bu kutular, içindekilerin her-hangi bir kazaya kurban gitmemesi için zeminden 30 derece kadar yukarı bakacak şekilde meyilli konulurdu. İstenen tür bisküvi, bakkal tarafından kâğıttan bir kesekâğıdına doldurulup tartılarak müşteriye verilirdi. En çok giden çeşit kremalı (kaymaklı da denirdi) bisküvi olurdu.

USUggiibbii ppaakkeettlleennmmiişş bbiisskküüvviilleerr yyookkttuu yyaa

LEBLEBİ TOZUMahalle bakkallarından temin edilen harikulade

bir gıda maddesiydi. İşaret parmağı uzunluğunda ve kalınlığındaki şeffaf torbalara doldurulmuş şekerli leb-lebi tozları, çocuklar tarafından çok sevilen ve genelde yenmek üzere değil de, ağza tümüyle doldurulduktan sonra karşındakine hızla püskürtülmek için satın alınan bir abur cuburdu. Eğer ağızda fazla tutulursa, boğaza fena halde kaçar ve uzun süre öksürtürdü.

bbkklleeyyssbbffee

Page 11: 1970'smaterials

55

SAYI 42013

TELLİ ARABA O yıllarda, bütün erkek çocuklarının sahip olduğu telli arabalar, ucuz

plastikten ve o dönemin revaçta olan otomobil markalarından Murat 124, Renault ve Anadol modellerinin taklitleriydi. Dökme kalıba plâstikten imal edilmişlerdi. Kimi çocukların sahip olduğu plastikten Mercedes ve Chevroletler ise sahibine müthiş bir statü kazandırır ve diğer çocukların gıptayla bakmalarına sebep olurdu. Bu arabaların tavanını delerek için-den çengellenen, üzeri plastik kaplı telin diğer ucu çocuğun direksiyon kullandığını hissetmesi için yuvarlatılmış olur ve buradan tutularak araba kolayca sağa sola döndürülürdü. Bazıları ise işi abartarak, direksiyona daha bir benzemesi için, yine o dönemin hit oyuncaklarından olan çıngı-raklı tekerleğin tekerini çıkarıp telin ucuna sıkıca raptederlerdi.kkeerrlleeğğiinn tteekkeerriinnii ççııkkaarrııpp tteelliinn uuccuunnaa ssııkkııccaa rraapptteeddeerrlleerrdd

Page 12: 1970'smaterials

56

SAYI 42013

TRİPORTÖR1970lerde, Devlet Malzeme Ofisi ile ortak olan Arçelik, İtalyan mo-

tosiklet ve bisiklet üreticisi Lambretta’nın lisansı altında, ufak nakliye işlerinde kullanılmak üzere bir araç üretir : Triportör… Üç tekerleği bulunan ve direksiyon yerine bir gidonla kumanda edilen bir tasarım harikası. İtalyanların küçük ve ekonomik araçlar yapma hastalığının bir uzantısı olan triportörün kokpitinin önünde gidona bağlı olan bir tekerlek, arkadaki kasada da iki tekerlek bulunurdu. Gidon kokpitin ortasındaydı ve sürücü de doğal olarak ortaya otururdu. Sürücünün sağına ve soluna zorlayarak da olsa birer yolcu otururdu. Kasa, kimi zaman üstü açık, kimi zaman tenteli, kimi zaman da kapalı olurdu. En büyük müşterisi DMO idi ve bu sevimli araçlar neredeyse PTT’nin de simgesi olmuştu. Arçelik marka triportörden başka bir de yine lisans altında montajı yapılan Moto-Guzzi’ler vardı.

Bu küçük araçlar basit yapılarından dolayı o kadar sağlamdılar ki onlara hala yollarda rastlayabilirsiniz.

nniizz..

Page 13: 1970'smaterials

57

SAYI 42013

DİVAN-KÜTÜPHANELİ DİVANÜzerinde oturmak ve yatmak için tasarlanmış bir ev eşyasıydı. Yaylı

bir baza üstüne konmuş sünger bir yatak ve yastıklardan oluşurdu. Ya-tak ve yastıklar, evin hanımının estetik beğenisini yansıtacak kilim ya da dal-çiçek desenli döşemelik kumaşla kaplanırdı. Çocuklar için bulun-maz bir oyun parkıydı da aynı zamanda…üstünde yaylar deforme olana kadar zıplanır, yastıkları yerlere atılarak ev ya da savaşçılık oyunu için siper yapılır ve anneden dayak yenirdi. Daha sonraları evrim geçirerek bünyesine bir kütüphane de almış “kütüphaneli divan” olarak anılmıştır. Bu modelde, üzeri yine kumaş kaplı sünger bir tabana sahip iki sırtlık bulunurdu ki bu sırtlıklar aynı zamanda arkasında bulunan dolapla-rın kapağıydı. Dolapların ortasında birkaç rafı olan bir kitaplık bölmesi bulunurdu. Buralara gazetelerin kuponla verdiği ansiklopediler ya da biblolar-resim çerçeveleri konurdu. Divanı tutup, kendinize çektiğiniz-de, bir yatak ortaya çıkardı. Yatağın altındaki baza, evin her türlü ıvırını zıvırını, alabilecek bir kapasiteye sahip olurdu.

201

Lİ DİVAN

Page 14: 1970'smaterials

58

SAYI 42013

ÇATI ANTENİ ve YÜKSELTİCİSadece TRT’nin tek bir kanalla rakipsiz olduğu siyah beyaz yıllardı.

Özel televizyon gibi bir kavram bilinmiyordu ve TRT de şimdiki gibi öyle TRT-6, TRT-10, TRT-20 değil sadece TRT’ydi. Dallas’ı ya da Kunta Kinte’yi izleyebilmek için televizyonun dışında bir de elektromanyetik dalgaları toplayabilecek bir alıcı cihazı yani anteni çatınıza kurmanız gerekmektey-di. Ve eğer İstanbul’daysanız yönünü Çamlıca Tepesi’ne çevirmeliydiniz. İnce ayar için çatıdan, pencere ya da balkondaki diğer bir aile üyesine cep telefonu da olmadığı için : “oldu mu, oldu mu ?” diye bağırırdınız. Ancak tüm bunları yapsanız da UHF-VHF bandı yeterince güçlü olmaz ve ekran karıncalı olurdu. İşte o zaman da bir yükseltici satın almanız gerekirdi.

FACIT HESAP MAKİNESİİsveç malı olan bu dahi makine dört işlemi sıfır

hatayla hesaplayan bir mekanizmaya sahipti. 70ler ve 80lerde muhasebecilerin ve esnafların sağ koluydu. Toplanacak ya da çıkarılacak sayılar makine üzerindeki tuşlarla girildikten sonra yandaki kol çevrilir ve işlemin uzunluğuna göre bu “basma-çevirme” hareketi tekrar-lanır ve en son işlemin sonucu bir fişe basılırdı. Banka-ya gittiğinizde, masalarında oturmuş sürekli bu aletin kolunu çeviren memurlar görürdünüz.

kkiippssiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiizzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz oolldduuğğuu ssiiyyaahh bbeeyyaazz yyııllllaarrddıı..

hh88TTttuuuullaayyaakk

Page 15: 1970'smaterials

KURNA ve ODUNLU TERMOSİFONŞimdi banyolarımızda duşakabin-

ler, küvetler, jakuziler ve kombiden gelen sıcak su var. Eskiden evlerin banyolarında, genellikle yekpâre mer-merden oyulmuş orta boylarda kurna-lar olurdu. Üst kısımları dikdörtgen, alt tarafları ise yarım daire şeklinde bir forma sahip olan kurnaların oyuk olan hazne kısımları, yaklaşık 10-12 litre suyu tutabilirdi. Yıkanacak şahıs kurnanın yanında küçük bir tabureye oturur, musluktan hazneyi sıcak suyla doldurur ve hamam tası adı verilen plastik ya da metal kaplar yardımıyla kurnadan düzenli aralıklarla aldığı suyu üzerine boca ederek yıkanma eylemini gerçekleştirirdi.

Sıcak su ise alt kısmında odun yakılan bir soba, üst kısmında ise bir su tankı bulunan odunlu termosifon-da üretilirdi. Bu cihaz suyu ısıtmakla kalmaz, banyoyu da yerinde bir tabirle hamam gibi sıcacık ederdi.

lleeggeebbaammllaaaallbbiioolllliittkkuuoottddooppppppppppppllkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkuusssssssssssssssssssssuueeyy

59

SAYI 42013

Page 16: 1970'smaterials

MEKAP ve ESEM SPOR AYAKKABILARBir ayakkabı markası, bir

toplumun ekonomik - sosyal ve siyasal tarihini anlatabilir mi? Mekap’ın öyküsünü oku-yunca bunun mümkün oldu-ğunu anlayacaksınız... 70’lerde başlayan ve günümüzde hâlâ devam eden bir serüven bu...

Her delikanlı bir Converce ya da bir Tiger için ölüp biterdi. Kızların gözü arka-sı yeşilli Adidas Stan Smith’lerdeydi... Çok şanslı olanlarını, eşin dostun yurtdışı ge-zilerinden bir bavula sıkıştırarak getirdikleri bir çift, acayip mutlu ederdi... Daha az şanslı olanlar ise genellikle Amerikalı askerlerden ‘düşürülen’ ikinci el pazarlarda aradıklarını bulurdu. Ya diğerleri?.. Onların imdadına ise girişimci Hikmet Kurşu-noğlu yetişecekti. 1970’li yıllarda gençlerdeki spor ayakkabı tutkusunu keşfeden Hikmet Kurşunoğlu, ‘akıllı bir yatırım’ yapıyordu. İtalyan bir firma ile anlaşma yaparak, teknoloji ithal etti. Poliüreten tabanlı, sarı - lacivert renkli ayakkabılara bir de isim takıldı: Mekap... İşte Türkiye’nin siyasi, sosyal ve ekonomik hayatında rol alan bir marka böyle doğdu.

60

SAYI 42013

Page 17: 1970'smaterials

Sınıfsız Mekap topluluğuMekap, doğduğu ilk yıllarda alım gücü olsa dahi piyasada bulamadığı için ya-

bancı marka ayakkabı alamayan ya da parası zaten yabancı marka ayakkabıya yet-meyen tüm Türk gençlerinin ayağındaydı. Sağcısı, solcusu, zengini, fakiri Mekap’la yetiniyordu. Yani koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin yapamadığını Karadenizli giri-şimci Hikmet Kurşunoğlu becermiş ve gençler arasında sınıfsız ve de kaynaşmış bir toplum yaratmıştı.

Bugünlerde 40’lı - 50’li yaşlarını süren o zamanın genç kız ve genç erkeklerine sorsanız, Mekap’larını ‘iç geçirerek’ anarlar. Gerçi Converce’liler onların Mekaplı ayaklarına bakıp, bakıp ‘en tepede’ olmanın tadını çıkarırdı ama bu kadarı da onların ‘kusurlarıydı.’ Sınıfsız Mekap topluluğuna onlardan bir zarar gelmezdi.

Ta ki bir başka ayakkabı girişimcisi Emin Cankurtaran’ın ürettiği Esem mar-ka spor ayakkabılar çıkıp gelinceye dek. Esem’ler ‘bir bölen’ olarak huzuru bozdu. Esem’ler, yabancı markalara biraz daha benziyordu. Albenisi vardı ve azıcık zorlasa neredeyse ‘Adidas’ bile olabilirdi. Esem’lerle birlikte Mekap’ın yeri de tayin edildi. Artık bu ayakkabılar garibanlara aitti. Esem’ler ise orta sınıf gençlere. Üretimleri-nin toplum içindeki ifadesi farklıydı ama iki firma da bu rekabetten zararlı çıkmadı. Türkiye’de her ayakkabıcıya yetecek kadar her yaştan, her gelir gruptan yığınla genç vardı nasıl olsa...

61

SAYI 42013